Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Çin’in aldatması çoktur!

Türkiye’nin Doğu Türkistan için Çin’e her alanda savaş açmasını bekleyen yoktur. Böyle bir beklenti gerçekçi değildir. Ancak başta 1998 tarihli Mesut Yılmaz’ın genelgesi ve Saadettin Tantan’ın yaptığı anlaşma iptal edilerek, Türkiye’deki Uygur Türkleri, her an iade edilmek kaygısından kurtarılabilir ve Doğu Türkistanlıların Türkiye’ye olan seyahatlerinin önündeki engellerin kaldırılmasını öngören bir anlaşma yapılabilir.

Türkiye’nin Doğu Türkistan için

Selami Saygın – HaberAjandaNET

Türkiye’nin selâmetinin dışişlerinde çok taraflı ilişkilere bağlı olduğu, kabul gören bir görüştür. Herkes fırsat buldukça bunun değerini hatırlatır. Ancak böyle çok taraflı ilişkilerin nasıl yürütüleceği hakkında ortaya bir model koyan da yoktur. Çünkü Türkiye, altmış yıldan beri kapısında bekletildiği AB karasevdasından henüz kurtulmuş değildir. Onun gibi, bir de Türkiye’nin NATO üyeliği vardır. Böyleyken, NATO üyesi Türkiye, dışişlerinde nereye kadar inisiyatif sahibi olabilir?

Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Türkiye, bulunduğu coğrafyanın katkısı ile çok taraflı ilişkiler konusunda iyi bir sınav vermiştir. Hem Rusya, hem de Ukrayna ile iyi ilişkilerini sürdürerek savaşa taraf olmamıştır. Ancak bu savaş henüz sonuçlanmamıştır. ABD’nin Ukrayna hesabına medcezirli davranışları savaşı uzatmasının yanında Türkiye’ye ise hâlihazırdaki tutumunu devam ettirme fırsatı vermiştir. NATO adına Ukrayna’nın yanında yer almak gibi bir karar ortaya çıktığında, Türkiye ya bugünkü çok taraflı ilişkilerinden ya da NATO üyeliğinden vazgeçmek zorunda kalacaktır.

Küresel düşmanlık ya da rekabet için Hint-Pasifik Okyanusları, ABD-Çin cepheleşmesinin yeni alanıdır. Çin’e karşı ABD-Japonya-Güney Kore-Hindistan şeklinde bir ittifak cephesi oluşmuştur. Buna karşılık Çin, başta Rusya ve İran olmak üzere Asya’nın irili ufaklı pek çok ülkesi ile siyâsî, askerî ve ekonomik paktlar oluşturmuştur. Şangay İttifakı bunlardan biridir.

Çin, büyüyen ekonomisi ile Asya’da, Kafkaslarda ve Orta Doğu’da önemli nüfuz alanları meydana getirmiştir ve ekonomi yoluyla bir hegemonya tesis etmeye çalışmaktadır. Çin’den başlayarak Kafkaslar ve de Doğu Avrupa’ya uzanan Yeni İpekyolu projesi, Çin ekonomisi ve hegemonyası için ortaya yeni fırsatlar çıkarmaktadır. Türkiye, Çin’in ekonomik öncelikli bu çabalarına nasıl bir karşılık verebilir?

Karar mercileri, anlaşıldığı kadarıyla Çin ile iyi ilişkiler kurmayı Türkiye ekonomisi için gerekli görmektedir. Karabağ’ın Ermenistan işgali sebebiyle Yeni İpekyolu güzergâhından Türkiye’nin yoksun kalacağı kaygıları, Karabağ’ın kurtarılması ile birlikte ortadan kalkmıştır. Ancak ekonomi öncelikli bir Türkiye-Çin ilişkisinin Türkiye’ye neler kazandıracağı ve neler kaybettireceği konusunda ortak bir görüş yoktur.

ABD teknolojik üstünlüğünü Çin’e kaptırmamaya çalışırken ve dolayısı ile Çin ekonomisinin büyümesini sınırlandırmaya uğraşırken, bunu sadece ekonomi ile sınırlı tutmamaktadır. Çin’e karşı oluşturduğu Hindistan, Japonya ve Güney Kore cephesini Çin’in iki önemli sorunu ile tahkim etmeye çalışmaktadır. Çin’deki Komünist idarenin kurulması ile birlikte “Çin Cumhuriyeti” veya “Milliyetçi Çin” adı ile bilinen ve hatta Çin Halk Cumhuriyeti’nden önce BM’de Çin’i bu ad ile temsil eden Tayvan, ABD’nin Çin’e karşı en büyük kozu durumuna gelmiştir. Çünkü ABD, Tayvan’ın bağımsız bir devlet olma kozuna yönelirken, doğal olarak Çin de Tayvan’ın kendi parçası olduğu iddiasıyla bu bağımsızlığı engellemeye çalışmaktadır.

Tayvan konusu doğrudan Türkiye’yi ilgilendiren bir mesele değildir. Fakat Çin’e karşı ABD’nin sahiplendiği Doğu Türkistan meselesi Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren önemli bir konudur. Çin, Doğu Türkistan’ı 1948’de işgal etmiştir.

Doğu Türkistan’daki işgal ve sömürü 76 yıldır devam ediyor!

Sömürgeci ülkeler işgal ettikleri ülkelerin kaynaklarını talan ederken, buna engel olmaya çalışan halk kesimlerini de katliamlarla itaat altına almaya çalışmaktadırlar. Çin’in Doğu Türkistan işgalinde ve sömürüsünde bundan fazlası vardır. Elbette Doğu Türkistan’ın bütün kaynaklarını Çin sömürmektedir. Bunun yanında 1948’den beri Doğu Türkistan halkı olan Uygur Türklerine karşı dünyada benzeri olmayan bir katliam ve sindirme siyaseti uygulamaktadır.

Okumadan Geçme  İşgalci Çin soykırımı yine reddetti: BM sorguladı, Çinliler inkar etti

Komünist Çin rejimi tarafından Uygur Türklerinden daha fazla bir Çinli nüfusu Doğu Türkistan’a yerleştirilmiştir. Doğu Türkistan’ın merkezi olan Urumçi’de Türk nüfusu azınlık durumuna düşmüştür. Çin’in bu uygulaması, İngiltere’nin Hindistan ve Fransa’nın da Cezayir ve Tunus işgali ile sömürüsünden çok farklıdır. Çünkü dışarıdan getirip yerleştirdiği nüfus sebebiyle Uygur Türklerini kendi anavatanlarında azınlık durumuna düşüren Çin, bununla yetinmeyerek Uygur Türklerini topyekûn asimile etmek için akla hayâle gelmedik zulümler yapmaktadır.

Rejim, Uygur Türk gençlerini, kız veya erkek ayrımı yapmadan Çin’in uzak bölgelerine zorunlu göçe tâbi tutmaktadır. Götürdüğü bu gençlerin Çinlilerle evlenmesi dolayısı ile kalabalık Çin nüfusu arasında kaybolması (asimile olması), Çin’in en büyük siyâsî hedefidir. Uygur Türkleri için, başta oruç olmak üzere İslâmî ibadetlerin neredeyse hepsi yasaktır. Bunun için Türklerin evlerine gözcü olarak birer Çinlinin yerleştirildiği bile haber olmaktadır.

Uygur Türklerinin tarihî özelliği olan ibadethaneleri, camileri, medreseleri, türbeleri, hatta mezarlıkları yıkılmaktadır. Dolayısı ile Doğu Türkistan’ın Türklere aidiyetini gösteren bütün tarihî miras peyderpey yok edilmektedir. Uygur Türklerinin dış dünya ile bağları koparılmıştır. Türkiye ya da başka ülkelerle her türlü haberleşmeleri yahut gidip gelmeleri yasaktır.

Buna karşılık, eskiden beri Maocu diye bilinen ve şimdi Vatan Partisi ile temsil edilen marjinal bir hizip, bütün bu haberleri yok sayarak, bu haberlerin ABD tarafından uydurulduğunu iddia etmektedir. Dolayısı ile bu hizbe göre Doğu Türkistan’da hiçbir sorun yoktur. Oranın bağımsızlığını istemekse doğrudan ABD plânları için çalışmaktır. Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için çalışan, bunun için çeşitli bedeller ödeyen ve fırsat bulunca yurt dışına çıkan Uygur Türk liderlerini ise birer “ABD ajanı, bölücü” diye lekelemeye uğraşmaktadır.

Bütün bu hengâmede Türkiye-Çin ilişkileri yalnızca ekonomi ve Yeni İpekyolu projesi ile sınırlı görülebilir mi? Başta ABD olmak üzere, Batılı ülkelerin bile görüp teslim ettiği Doğu Türkistan meselesini Türkiye yok sayabilir mi? Doğu Türkistan’da 30-40 milyonluk, çaresiz, savunmasız ve zulüm altındaki kardeşlerine karşı Türkiye’nin bir kardeşlik, bir insanlık görevi yok mudur? Ancak bu kardeşlik görevi nasıl ifa edilecektir?

Çin ile ilişkilere dair görüşler

ABD’nin Çin’i resmen tanıyarak diplomatik ilişki kurmasının ardından, Türkiye ile Çin arasında resmî ilişkiler 1971’de Çin’in BM’ye üye olması ile başlamıştır. Çin, BM’ye üye yapıldığı gibi BM Güvenlik Konseyi kararlarını veto etme yetkisine de sahip olan beş üye ülkeden biri olmuştur.

Bir görüşe göre Türkiye, Çin ile bütün siyâsî ilişkilerini bitirmeli, hemen hemen her uluslararası toplantıda yahut kuruluşta Çin’in yaptığı zulümleri anlatmalı ve Çin’in Doğu Türkistan işgali, katliamı ve sömürüsü dünya gündemine taşınmalıdır. Türkiye bu görüşe göre davrandığında Uygur Türkleri ne kazanacaktır? İşgalden, sömürüden, sürgünden kurtulacak mıdır? Nitekim Türkiye’nin resmî tutumu özellikle 2009 Urumçi Olayları esnasında buna yakındır. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, hemen hemen her gün bir vesilesiyle yurt içinde ve dışında katıldığı toplantılarda Çin’in yaptığı zulümleri anlatmıştır. Bu tutumun sonunda Uygur Türklerinin hiçbir sorunu maalesef çözülememiştir.

Okumadan Geçme  Yardım feryadında bulunan Doğu Türkistanlı sanatçı Çin tarafından gözaltına alındı

İkinci bir görüşe göre ise Türkiye, Çin ile olan ilişkilerini ve ticaretini arttırarak, Çin’in Doğu Türkistan siyasetini tümüyle ya da kısmen değiştirebilir. 2010’dan sonra Türkiye bu görüşten hareketle Çin ile olan ilişkilerini artırmaya ve karşılıklı ziyaretler yapılmaya başlanmıştır.

Bu ikinci görüşün uygulaması aslında AK Parti’den önce başlamıştır. Aralık 1982’de Kenan Evren ve 30 Haziran 1985’te Başbakan Turgut Özal’ın Çin’i ziyaret etmelerinden başlayarak geçen 40 yıllık süre içinde Türkiye’den Çin’e gitmeyen Dışişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı kalmamış gibidir. Muadil görevdeki Çin yetkilileri de Türkiye’ye gelmişlerdir.

Soğuk Savaş döneminin bitmesi Türkiye’de yeni heyecanlara sebep olmuş, 1992’de dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, Uygur Türklerinin lideri İsa Yusuf Alptekin ile yaptığı görüşmede, “SSCB yönetimindeki Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilân ettiğini ve sıranın Doğu Türkistan’a geldiğini” söylemesi, Doğu Türkistan için Türkiye’den en üst düzeyde bir destek olarak kayıtlara geçmiştir.

Buna karşılık Türkiye’nin Doğu Türkistan siyaseti hükümetten hükümete büyük değişiklikler göstermiştir. Turgut Özal’ın seslendirdiği beklenti etkili olmamıştır.

1998’de dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, yayınladığı genelgede “Doğu Türkistan’ın Çin’e ait olduğu ve Türkiye’nin Çin’in toprak bütünlüğüne saygılı olduğu” dillendirilmiş, Doğu Türkistan adına Türkiye’de faaliyette bulunan vakıf ve derneklerin toplantılarına herhangi bir bakan ya da devlet görevlisinin katılması yasaklanmıştır. Böylece 1992’de Doğu Türkistan’da bağımsızlık bekleyen Türkiye, altı yıl sonra Doğu Türkistan adına faaliyette bulunan kuruluşların toplantılarına katılmayı yasaklayan bir çizgiye gelmiştir.

2000’de Çin’i ziyaret eden İçişleri Bakanı Saadettin Tantan ise Çinli yetkililerle “sınırları aşan suçlarla mücadele anlaşması” imzalamıştır. Çin’i ziyaret eden her Türk yetkilisi bir anlaşma imzalamışken, Doğu Türkistanlıların aleyhine Çinlilerin en çok kullandığı bu anlaşma ise Tantan tarafından imzalanan anlaşma olmuştur. Sonraki yıllarda Çin, pek çok Uygur Türk’ünün terörist olduğu iddiası ile işte bu anlaşmaya dayanarak kendisine iade edilmesini istemiştir.

Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin Nisan 2000’de Türkiye’yi ziyaret ettiğinde, Zemin’e Ankara’da dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel eliyle Türkiye’nin en yüksek dereceli madalyası olan “devlet liyakat nişanı” verilmesi, herkes gibi Uygur Türkleri için de şaşırtıcı olmuştur. Uygur Türklerinin ezilmesinde büyük payı olan Zemin’e Türkiye üstün liyakat madalyası verilerek kardeşlik hukuku bir kere daha çiğnenmiştir.

Üçlü Koalisyon Hükümeti Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, 27 Mayıs-1 Haziran 2002’de Çin’i ziyaret etmiştir. Dönemin Başbakan sıfatıyla Erdoğan, 14 Ocak 2003’te; Abdullah Gül ise Şubat 2005’te Dışişleri Bakanı, 2009’da ise Cumhurbaşkanı sıfatıyla Çin’i ziyaret etmiştir. Abdullah Gül, Doğu Türkistan’ı ziyaret eden ilk Türkiye Cumhurbaşkanı olmuştur. Gül’ün ziyaretinden kısa bir süre sonra, 5 Temmuz 2009’da Uygur Türkleri Urumçi’de Çin Hükümeti’ni protesto edince göstericiler katledilmiş, Başbakan Erdoğan bu olayı “soykırım” diye değerlendirmiştir.

Okumadan Geçme  İlham Tohti'nin ödül alması için yardımcı olan Türk asıllı Bulgar milletvekile Çin ambargosu

7 Ekim 2010 tarihinde Çin Başbakanı Wen Jiabao, Türkiye’ye geldi. İki ülke arasındaki ilişkileri genişletmek kararı alındı ve sekiz anlaşma imzalandı. Çin Başbakanı Jiabao’nun ardından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Çin’e gitti ve gezisine Kaşgar’dan başladı. Türkiye bu tarihten sonra Çin ile olan siyâsî ve ekonomik ilişkilerinde Uygur Türklerini ayar verici bir sebep olarak görmemiştir.

20 Şubat 2012 tarihinde Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, yanında kalabalık bir heyetle Ankara’ya geldi ve 28 anlaşma imzalandı. 8-11 Nisan 2012 tarihinde ise Başbakan Erdoğan, yanında 300 iş adamıyla birlikte Çin ziyaretini Doğu Türkistan’dan başlattı. Erdoğan bu ziyaretiyle Doğu Türkistan’a (Uygur Özerk Bölgesi) giden ve 27 yıl aradan sonra Çin’i ziyaret eden ilk Türkiye Başbakanı olmuştur.

Uygur Türklerine, Çin’in baskıları nedeniyle bozulan Türk-Çin ilişkilerinin düzeltilmesinde, Pakistan hep aracılık etmiştir. Çünkü Hindistan-Çin düşmanlığından dolayı Çin ile Pakistan arasında Hindistan’a karşı sürekli bir dostluk olmuştur.

Son olarak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 3-5 Haziran 2024 tarihlerinde Çin’e yaptığı ziyarette Doğu Türkistan’a geçerek Urumçi ve Kaşgar sokaklarında gezmiştir. İki ülke arasında ele alınan konular arasında Doğu Türkistan meselesi yer almamıştır. Fidan’ın Doğu Türkistan ziyareti de Uygur Türklerinin hayatında bir etki yapacak nitelikten uzaktır. Kendinden önce Doğu Türkistan’ı ziyaret etmiş olanlar gibi muhtemelen hoş bir anı olarak kalacaktır.

Sonuç

Türkiye’nin Doğu Türkistan için Çin’e her alanda savaş açmasını bekleyen yoktur. Böyle bir beklenti gerçekçi değildir. Ancak başta 1998 tarihli Mesut Yılmaz’ın genelgesi ve Saadettin Tantan’ın yaptığı anlaşma iptal edilerek, Türkiye’deki Uygur Türkleri, her an iade edilmek kaygısından kurtarılabilir ve Doğu Türkistanlıların Türkiye’ye olan seyahatlerinin önündeki engellerin kaldırılmasını öngören bir anlaşma yapılabilir. Türkiye seyahatleri nedeniyle hâlen tutuklu yahut sürgün olanların tahliyeleri temin edilebilir.

Bunları yapmak için Çin’e savaş ilân etmek gerekmez. Bir Türk atasözünde vurgulandığı gibi, “Çin’in ipeği ve aldatması çoktur”. Önemli olan, bu tarihî mirası bilerek Uygur Türklerinin hayatlarını kurtaracak bir sonuç çıkarmak ve bitip tükenmeyen Çin hilelerini bilmektir.

Kaynakça

Arthur R. Kroeber, Çin Ekonomisi. Çev. Mehmet Mazı, Buzdağı Yayınevi, Ankara 2017.

Mehmet Emin hazret, Ejderhanın Korkusu Türkiye, Cinius Yayınları, İstanbul 2011.

Martin Jacques, Çin Hükmettiğinde Dünyayı Neler Bekliyor? Çev. Sami Oğuz, Akılçelen Kitaplar, Ankara 2016.

Kemal H. Karpat, Türk Dış Politikası Tarihi. Çev. Güneş Ayas, Timaş Yayınları, İstanbul 2012.

Çağdaş Üngör, “Türkiye Solunda Çin Etkisi: Proleter Devrimci Aydınlık Hareketi Üzerine Bir Değerlendirme (1969-1977)” (Ed.) Selçuk Esenbel, İsenbike Togan, Altay Atlı, Türkiye’de Çin’i Düşünmek. (s.170-200). Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2013.

Zekeriyya Akdağ, “Türkiye Çin ilişkilerinin Tarihsel Gelişimi”, Hafıza Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı-Issue:1, Cilt-Volume:1, Aralık/December 2019, Yıl:1.