Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Hedef Dil, Kurban Çocuklar: Çin’in Doğu Türkistan’daki sözde ‘Eğitim’ Kampanyasının İç Yüzü

İşgalci Çin’in Doğu Türkistan’daki “yatılı okulları”, zorla Mandarin eğitimi ve ailelerden ayrılma yoluyla Uygur kimliğini silip süpürüyor — eğitim, kültürel yok oluşa dönüşüyor.

İşgalci Çin'in Doğu Türkistan'daki "yatılı okulları", zorla Mandarin eğitimi ve

Çin’in işgali altındaki Doğu Türkistan’da, işgalci devletin uyguladığı “yatılı okullaşma” sistemiyle bölgedeki Uygur çocuklarına ve dillerine yönelik sistematik bir baskı süreci tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildi.

Pekin yönetimi bu sistemi “uzaktan eğitim” ve “yoksullukla mücadele” gerekçeleriyle savunsa da, alanlarında uzman araştırmacılar ve uluslararası kurumlar bu uygulamaların bir kültürel silme operasyonu mahiyetinde olduğunu söylüyor.

Resmî verilere göre, 2017 itibarıyla Doğu Türkistan’daki ’da okula çağırılan çocukların yaklaşık yarısının yatılı sisteme alındığı görülüyor. Ayrıca 2017’nin Haziran ayında Hotan bölgesinde yayımlanan bir genelgeyle eğitim-öğretim sistemi içinde Uygurca kullanımının tüm düzeylerde yasaklandığı, tüm eğitim kurumlarında yalnızca Mandarin Çincesi’nin kullanılması zorunluğu getirildiği ifade edildi.

Bölgedeki uzmanlar, ana dilde eğitim almanın hem çocukların öğrenim başarısı hem de kimlik gelişimi açısından kritik olduğunu hatırlatıyor. Gerçekten de, bu dilsel haklara ilişkin uluslararası standartlar, devletlerin azınlık dillerini koruması ve bu dillerde eğitim sağlaması gerektiğini söylüyor. Ancak burada yaşanan, aksine bir süreç: Uygur çocuklarının kendi dillerinden koparılması ve Mandarin’e zorunlu biçimde adapte edilmesi.

Okumadan Geçme  Doğu Türkistan’da hapis cezasına çarptırılanların ailelerine büyük para cezaları kesiliyor

Bir araştırmacı bu durum için “çocukların kelimelerinden koparılması” ifadesini kullanıyor: Eğitim sistemindeki dil değişimiyle birlikte Uygur gençleri hem kültürel bağlarını hem de dilsel kimliklerini yitirme riskiyle karşı karşıya. Yine saha tanıklıkları, okullardaki ortamın sıkı gözetim altında kurulduğunu, barbed tel çitlerle çevrili alanlar, propaganda şarkıları, partiye övgü söylemleri ve çocukların ana dillerini konuşmaları halinde yaptırımlarla karşılaştıklarını gösteriyor.

Aile yapısı da bu sürecin önemli bir boyutu: Bazı Uygur çocuklarının her iki ebeveyni de “yeniden eğitim” kampında olduğu için yalnız kalıyor ya da okullarda ayrı bir kurum içine yerleştiriliyorlar. Bu durum, çocukların hem aile bağlarından hem de dilsel ve kültürel köklerinden ciddi biçimde kopmasına neden oluyor. Dahası, çocukların artık ana dili Uygurca’yı unuttuklarına dair ifadelere ulaşılıyor.

Okumadan Geçme  Uygur Kardeşlerimiz Türkiye’nin acısını paylaşıyor

Pekin yönetimi bu düzenlemeyi “gelişmiş eğitim altyapısı, modern yaklaşım, yoksullukla mücadele” gibi kavramlarla gerekçelendiriyor. Ancak araştırmalara göre, okul öncesinden başlayarak eğitim alanında Uygurca’nın yerini Mandarin alırken, öğrencilerin günlük hayatta da anadillerine erişimi azalıyor. Bu süreç, uzmanlar tarafından “kültürel soykırım” tanımına uygun nitelikte görülüyor; çünkü bu dilsel ve kültürel hakların sistematik biçimde kısıtlanması anlamına geliyor.

Sonuç olarak, bu sistem yalnızca bir eğitim politikası değil; görece sessiz ama derin bir kimlik kırılması stratejisi olarak değerlendiriliyor. Uygur çocukları, yaşları gereği kendilerine ait bir kimlik inşa etme sürecindeyken, devlet mekanizmasının dilsel ve kültürel kodları yeniden biçimlendirme girişimiyle karşı karşıya kalıyor. Eğitim olması beklenen mekânlar, bu bağlamda kimlik silme yerlerine dönüşüyor.

Okumadan Geçme  Doğu Türkistan’da çocuk olmak!

Bu durum uluslararası hukuk açısından da kayda değer: Dil, kültür, kimlik haklarına dair normlar ihlal ediliyor gibi görünüyor. Uygurca’nın sistematik biçimde geri plâna itilmesi, çocukların kendi kültürel miraslarına erişimini zayıflatıyor; bunun neticesinde tüm bir etnik topluluğun kültürel sürekliliği tehdit altında. Geleceğe yönelik ciddi bir soru işareti var: Dilini, değerlerini, kültürünü kaybeden bir nesil nasıl bir kimlikle ilerleyecek? Ulusal sınırların ötesinde, insani değerlerin gölgesinde duran bu tablo, eğitim süreciyle biçimlenen gelecek için alarm veriyor.