Çin kökenli çevrimiçi pazar yeri Temu, düşük fiyatları ve sık yapılan büyük indirimlerle dünya genelinde büyük ilgi toplarken, arkasında insan hakları bakımından karanlık bir gölge barındırdığı yönünde ciddi iddialara maruz kalıyor. Ortaya atılan temel suçlamalardan biri, Temu ürünlerinin Uygur Müslümanlarının yaşadığı Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’da zorla çalıştırılan işçiler tarafından üretildiği yönünde.
Temu’nun Gizli Maliyeti
Temu’nun cazibesi, “kadınlarının Pinterest’te beğendiklerine benzeyen, milyon dolarlık zevklere uygun” ürünleri son derece ucuz fiyatlarla sunmasıyla başlıyor. Ancak bu uygun fiyatlar, bazı uzmanlara göre insanların omuzlarına ağır bir yük bindiriyor: Zorunlu işçilik.
Haberlere ve raporlara göre, Temu’nun tedarik zincirinde Uygur zorla çalıştırma riski oldukça yüksek. Temu’nun satıcıları, üçüncü taraf tedarikçiler aracılığıyla Doğu Türkistan’dan üretim yapan fabrikalardan geliyor olabilir — ve şirketin bu konuda yeterli doğrulama mekanizmalarına sahip olmadığı belirtiliyor.
Temu yönetimi, zorla çalıştırma karşıtı bir “Sıfır Tolerans” politikasına sahip olduğunu iddia ediyor. Ancak uzmanlar, bu politikanın yalnızca satıcıların sözleşme imzalamasına dayandığını, denetim ya da bağımsız denetim gibi etkili mekanizmaların eksik olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca Temu’nun, üçüncü taraf satıcıların ürünlerini Doğu Türkistan’dan geliyorsa dahi güvenli listeden hariç tutma hakkı olmadığı da kamuoyuna yansımış durumda.
Uygurlar: Sadece İşçi Değil, Bir Baskı Altındaki Halk
Olay yalnızca ucuz emek kullanımıyla sınırlı değil. Aktivistler ve insan hakları savunucuları, Çin’in işgali altındaki Doğu Türkistan’da Uygur Müslümanlarını sistematik olarak bastırdığını, inançları ve kimlikleri nedeniyle ayrımcılığa maruz bıraktığını söylüyor.
Bazı raporlar, Uygur halkına yönelik uygulamaların “soykırım” düzeyine ulaştığını gösteriyor. Soykırım uygulamaları arasında toplama kamplarında tutukluluk, dini ve kültürel özgürlüğün sistematik biçimde sınırlandırılması; ramazan orucu tutmak, Kur’an okumak ya da geleneksel giysi giymek gibi temel dini pratikler nedeniyle cezalandırma gibi uygulamalar var.
Buna ek olarak, eski BM İnsan Hakları Komiseri Michelle Bachelet’in raporlarında, Uygur kamplarında “kaplan sandalyesi” denilen işkence cihazları, uzun süreli hücre cezaları ve cinsel şiddet gibi ciddi ihlallerin bulunduğu iddiaları yer alıyor.
Bazı insan hakları grupları, Uygur topluluğu üzerinde uygulanan zorla çalıştırma ve kültürel bastırma politikasını daha geniş bir soykırım stratejisinin parçası olarak görüyor.
Tüketiciler Ne Yapmalı?
Bu iddialar tüketiciler açısından ciddi bir ahlaki ikilem oluşturuyor. Temu gibi platformlarda alışveriş yapan milyonlarca insan, düşük maliyetli ürünlerin arkasında görülmeyen bir bedel olabileceği gerçeğiyle karşı karşıya. MuslimMatters yazısında, bu duruma “gerçek dünyadaki bir trolly problemi” benzetmesi yapılıyor: Uzakta acı çeken insanların durumu, basit bir tık ile desteklenebilir.
Bazı Müslüman liderler ve düşünürler, Temu gibi platformların boykot edilmesini öneriyor. Çünkü, eğer satın aldığımız her ürün az da olsa bir başkasının özgürlüğünün gasp edilmesine katkı sağlıyorsa, bu duruma sessiz kalmanın da bir sorumluluğu var.
Ayrıca insanların daha bilinçli seçim yapmaları için sosyal medya kampanyaları, farkındalık çalışmaları ve tüketici baskısı öneriliyor. Bu, hem Uygur halkına yönelik desteği somutlaştırmak hem de şirketlere etik tedarik zinciri oluşturma yönünde baskı kurmak açısından önemli bir araç olarak görülüyor.
Sonuç
Temu’nun çekiciliği —düşük fiyatlar, hızlı teslimat, geniş ürün yelpazesi— milyonları cezbetse de, bu cazibenin ardında bazı karanlık gerçeklikler yatıyor. Uygur Müslümanlarının zorla çalıştırılması iddiaları, sadece bir tedarik zinciri sorunu değil; aynı zamanda insan hakları, din özgürlüğü ve kimlik üzerindeki derin bir kriz anlamına geliyor.
Tüketiciler, her ambalajda ya da indirimli üründe görünmeyen insan emeğini sorgulama sorumluluğuyla karşı karşıya. Bilinçli alışveriş, sadece cebimiz için değil, aynı zamanda vicdanımız için de önem taşıyor.

