Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Uygur İkilemini Çözmek: Türkiye’nin Çin ile Dengeleme Hareketi

Prof. Nükhet A. Sandal
Prof. Nükhet A. Sandal (*)

Doğu Türkistan’daki durum son derece rahatsız edici. Diğer azınlık gruplarıyla birlikte yaklaşık bir milyon Uygur, zorla çalıştırmadan kısırlaştırmaya kadar uzanan üzücü istismar raporlarıyla birlikte hapsedilmeye maruz kaldı. Çin’in savunması, bunları “mesleki eğitim kampları” olarak etiketleyerek ve Uygurları ayrılıkçılar ve teröristler olarak resmederek, küresel tepkiyi bastırmak için çok az şey yapıyor.

Tarihsel olarak, Uygurlar ve Türkler arasındaki bağ inkar edilemez. Bu sadece ortak etnik kökler üzerine inşa edilmiş bir bağlılık değildir; Türkiye, 1952’de Doğu Türkistan’ın Komünistler tarafından ele geçirilmesinin ardından Uygurlara sığınma hakkı tanıyarak empatisini gösterdi. Türkiye’deki Uygur diasporasının şu anda 50.000 civarında seyrettiği göz önüne alındığında, Türkiye’nin küresel sahnede Uygur haklarının en önde gelen savunucuları arasında olması beklenebilir.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2002 yılında iktidara geldiğinde dünyadaki Müslüman toplulukların haklarını savunma konusunda tutkuluydu. 2009 yılında, Urumçi’deki bir Uygur protestosunun önemli kayıplarla sonuçlanmasının ardından, Erdoğan, Çin’in eylemlerini “soykırım” olarak etiketleyecek kadar ileri gitti ve bu duygu birçok uluslararası gözlemci tarafından yankılandı. 2012 yılında Erdoğan, 27 yıl içinde Doğu Türkistan’ı ziyaret eden ilk Türk lider oldu. Yine de 2015 yılına gelindiğinde, Erdoğan hâlâ Uygurlara “kardeş” olarak hitap ederken, tartışmalı bir şekilde, Türk basınında Çin baskısına ilişkin birçok haberin “sahte ve provokasyon” olduğunu öne sürdü. Tutumdaki bu değişikliğe ve yumuşatılmış retoriğe paralel olarak, Türkiye’deki Uygurlar hükümetin baskısını, izinlerin alınmasında zorluklar yaşadıklarını ve diğer günlük bürokratik süreçlerde engellerle karşılaştıklarını bildirdiler. Türkiye ayrıca 2017 yılında ayrılıkçı militan bir Uygur grubu olan Doğu Türkistan İslami Hareketi’ni terör örgütü olarak tanımladı. Türkiye’de işler neden değişti?

Okumadan Geçme  Hindistan'daki Uygur Kardeşlerin Dramı: Özgürlük Beklemede

Son on yılda Türkiye, kendisini NATO’daki geleneksel müttefiklerinden uzaklaşıp gelecek vaat eden ekonomik ortaklara, özellikle de Çin’e yönelmeye iten ekonomik bir gerilemeyle karşı karşıya kaldı. Çin Sanayi ve Ticaret Bankası’nın enerji ve ulaştırmaya yönelik 3,6 milyar ABD doları tutarındaki kredi paketinden, Çin Halk Bankası’nın 2019 yılında sağladığı milyar dolarlık desteğe kadar, Çinli kuruluşların Türkiye ekonomisine yaptığı büyük mali katkılar, bu krizin derinliklerini aydınlatıyor. Bu büyüyen ekonomik ilişki, özellikle Türkiye’nin 2015 yılında Çin’in Kuşak ve Yol girişimine katılmasının ardından, Türk devlet yetkililerinin ve iş dünyası liderlerinin birçok kez Çin’e yaptığı ziyaretlerden bahsetmiyorum bile.

Okumadan Geçme  Prof. Dr. Adem Öger: Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi zengin bir bilimsel arşiv haline geldi

Çin’in ekonomik cömertliği sınırsız değildir. Çin, iki ülke arasındaki iade anlaşmasını onaylaması için Türkiye’ye baskı yapıyor, ancak Aralık 2022’de eski Türkiye dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin Uygur muhalifleri Çin’e iade ettiği veya başka ülkelere sınır dışı ettiği yönündeki sosyal medya söylentilerini şiddetle yalanladı. Çin polisinin Türkiye’deki Uygur diasporasını gözetlediği yönündeki kaygı verici raporlar, altta yatan gerilimin altını çizmeye devam ediyor. İnsan hakları örgütü Safeguard Defenders’ın Ağustos 2023’te yayınladığı raporda Türkiye’nin artık Uygurlar için güvenli bir sığınak olmadığı belirtiliyor.

Türkiye’nin görünüşteki kararsızlığının Müslüman dünyasında istisnai bir durum olmadığını belirtmekte fayda var. Suudi Arabistan ve İran gibi ülkeler, diğer yerlerdeki Müslüman meseleleri konusundaki hararetli tutumlarına rağmen, Uygurlar konusunda gözle görülür derecede sessiz kalıyor. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman, Myanmar’ın Rohingya azınlığa yönelik baskısını yüksek sesle dile getirse de, 2019’da Pekin’e yaptığı ziyarette Çin’in terörle mücadele ve aşırıcılıkla mücadele tedbirleri alma hakkını savundu. Ortadoğu’nun önde gelen Müslüman siyasi liderlerinin Uygur krizine ilişkin bu kolektif sessizliği, Çin’in bölgede artan nüfuzuna işaret ediyor.

Okumadan Geçme  Komünist rejimde Ramazan

Ancak Türkiye’nin konumu benzersiz bir şekilde paradoksaldır. Filistin ve Avrupa’daki Müslüman nüfusun durumuna ilişkin güçlü söylemiyle övünen siyasi liderlik, teoride, zulüm gören Uygurlar için bir umut ışığı olmalı. Erdoğan’ın “Türk dünyası” tabirini de sıklıkla kullanması, kendisinin Çin’in zalim politikalarını kınamaktan çekinmeyecek türden bir lider olduğunu düşündürüyor. Ancak jeopolitik ve ekonomik bağımlılıkların sert gerçekleri bu suları bulandırdı.

Dünyanın en büyük asma köprüsü olan Çanakkale Köprüsü’nün yapımına Çin katkıda bulundu. 2023 yılı itibarıyla Çin’in Alibaba’sı, Türkiye’nin en büyük e-ticaret şirketlerinden biri olan Trendyol’un yüzde 70’ine sahip. Çin yatırımları Türkiye’ye akmaya devam ettikçe şu soru ortaya çıkıyor: Türkiye, Uygurlarla olan tarihi ve etnik bağlarına sadık kalarak, Çin ile olan bu ekonomik ortaklık ilişkisini sürdürebilir mi?

Milyonlarca kişinin hayatı tehlikede. Ancak jeopolitikte sıklıkla görüldüğü gibi, ulusal çıkarlar insan haklarını ikinci plana itebilmektedir.

(*) Nukhet A. Sandal, Ohio Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi Profesörüdür. Kendisi Türk siyaseti konusunda uzmandır ve Oxford Research Encyclopedia of International Studies’in baş editörüdür.

Kaynak: https://www.internationalaffairs.org.au/australianoutlook/navigating-the-uyghur-dilemma-turkiyes-balancing-act-with-china/