Haber-Yorum: Sencer Buğrahan
Konya Büyükşehir Belediyesi’nin kardeş şehirlerinden biri olan Çin’in Şiyan kentinin belediye heyeti, geçtiğimiz günlerde Konya’yı ziyaret etti. Ziyarette dostluk mesajları verilirken, fotoğraflar sosyal medyada “uluslararası iş birliği” ve “dostluk” başlıklarıyla paylaşıldı. Ancak bu ziyaret, Türkiye kamuoyunda farklı bir yankı uyandırdı: Doğu Türkistan’daki Müslüman Türk soykırımı sürerken Çinli yetkililerle sergilenen bu samimiyet, vicdanları rahatsız etti.
Doğu Türkistan’da yıllardır Uygur Türkleri ve diğer Müslüman Türk halkları; inanç, dil, kültür ve yaşam hakları bakımından ağır baskılarla karşı karşıya. Uluslararası insan hakları örgütleri, milyonlarca insanın zorla tutulduğu kamplardan, ailelerinden koparılan çocuklardan, ibadethanelerin kapatılmasından ve kültürel kimliğin sistematik biçimde silinmesinden söz ediyor. Bu raporlar, yalnızca bölgesel değil, insanlık vicdanını ilgilendiren evrensel bir meseleye işaret ediyor.
Tam da böyle bir dönemde, Çinli bir belediye heyetinin Türkiye’de “kardeş şehir” sıfatıyla ağırlanması; yerel yönetimlerin insani duyarlılık konusundaki sorumluluğunu yeniden tartışmaya açtı. Çünkü kardeşlik, yalnızca diplomatik bir terim değil; değerleri, adaleti ve insan onurunu paylaşma iradesidir. Eğer kardeşlik, zulme sessiz kalmayı gerektiriyorsa, bu artık kardeşlik değil, çıkar ilişkisidir.
Türkiye halkı tarih boyunca mazlumun yanında durmayı, zulme karşı ses yükseltmeyi kendine ilke edinmiştir. Bu nedenle Doğu Türkistan meselesine yönelik sessizlik, yalnızca politik bir tercih değil; aynı zamanda ahlaki bir sorumluluk ihlalidir. Belediyeler, yalnızca şehirlerin altyapısından değil, vicdanının da temsilcileridir.
Bugün Konya’da atılan dostluk adımlarının, Doğu Türkistan’daki bir çocuğun sessizliğinde yankılanmaması mümkün değildir. Diplomatik nezaket, insanlık onurunun önüne geçmemelidir. Çünkü bir şehir, sadece yolları ve binalarıyla değil, adalet karşısındaki duruşuyla büyür.

