Evet, her millet gibi, bizim de bir “sözlüğümüz” var, biz de kelimelerle konuşuyor ve kavramlarla düşünüyoruz. Biz de diğer insanlar gibi, kendi dilimizle “güzel”, “doğru”, “iyi”, “Tanrı” diyoruz. Bunlar, mânâ ve kavram olarak bütün insanlarca ortaktır. Çünkü, her milletin sözlüğünde bunlar vardır.
Ancak, hemen belirtelim ki, bütün insanlar, aynı “güzele”, aynı “iyiye”, aynı “doğruya” ve aynı “Tanrı fikrine” sahip olamamaktadırlar. Bunun pek çok sebebi var. Bunun üzerinde durmayacağım. Hatta, şunu unutmamalıdır ki, bir fert bile -bütün hayatı boyunca aynı “güzel”, aynı “doğru”, aynı “iyi” kavramlarına sahip olmadığı gibi, “Tanrı fikri” bakımından da sürekli bir değişme içindedir. Yani, sahip olduğumuz her mânâ, her an değişik bir kılık ve
kadro içinde belirir. Şuurumuzla birlikte şuurumuzun muhtevası da her an
yenilenir, durur.
Kendimi bildim bileli, organizmam gibi, ruhumun da, şuurumun da, sahip olduğum kavramların da yenilenip durduğunu müşahede etmekteyim. İtiraf edeyim ki, bütün kavramlarım gibi, sahip olduğum güzellik, doğruluk, iyilik anlayışım da sürekli olarak değişiyor. Yine itiraf etmeliyim ki, kafamda ve
vicdanımda “Tanrı kavramı” da hızla değişmektedir. Ben de, her an “eski bir tanrı fikri” yıkılıp “yeni bir tanrı fikri” gelişmektedir. Daha açık konuşayım, zihnimde belki binlerce “putun” enkazı var: şimdi bile onları temizlemekle meşgulüm. İmam-ı Rabbani Hazretlerinin buyurdukları gibi, “Tanrı olarak aklıma ve hayalime gelen bütün tasavvurları kırıp atmak” için çırpınıp duruyorum.
Bu vetire, yalnız “Tanrı kavramı” etrafında dönmüyor. Hakikat bildiğim, güzel dediğim, iyi diye, bağrıma bastığım nice değerlerim, bugün eskimiş bulunuyor. Şunu kesin olarak görüyorum ki, bende her an, eski bir “tanrı fikri” yıkılıp “yeni bir tanrı fikri”, eski bir “hakikat” yıkılıp yeni bir hakikat, eski bir “iyi” yıkılıp yeni bir iyi, eski bir “güzel” yıkılıp yeni bir güzel, eski bir “madde” fikri yıkılıp yeni bir madde, eski bir “mekân” fikri yıkılıp, yeni bir mekân, eski bir “zaman” fikri yıkılıp yeni zaman fikri gelişmektedir. Velhasıl, ne kadar mânâ ve kavrama sahipsem, her an eskisi yıkılmakta, yenisi kurulmaktadır ve böylece ben de yaşadığımı, ezelî ve ebedî bir araştırma içinde bulunduğumu idrak etmek fırsatını bulmaktayım.
İnsanlar, bir bakıma güzeli, doğruyu, iyiyi ve Allah’ı aramak zorundadırlar. Bu, insanın tabiatı olmuş. İnsan, bundan vazgeçemiyor. Hiç şüphe etmiyorum ki, insanlar, iyiyi, güzeli, doğruyu niçin ve neden arıyorlarsa Allah’ı da onun için
arıyorlardır. Renk renk, kavim kavim, bütün insanlığı inceleyiniz. Durum budur.
Durum, fert fert bizim için de aynıdır. Biz, çocuk yaşta iken, ister istemez, bizim de kafamızda ve gönlümüzde “bir tanrı kavramı” teşekkül etmeye başlar. Fakat zaman içinde anlarız ki, bu kavram bizim cılız idrakimizle ve
tasavvurlarımızla fazla bulaşmıştır ve ulaştığımız yeni merhalede, gönül ve
kafamıza yetmemektedir. Onu, istemeye istemeye ve acı duyarak kırıp atarız. Belki de bir çoklarımız, Şanlı Peygamberimiz Hazret-i Muhammed tarafından “Allah’tan başka ilâh yoktur” denilerek kırılan “putlar” karşısında ıstırap duyan birer putperest Arap gibi acı duyarız. “Tanrısız kaldığını sanan putperest
Arap”, kaba, hantal ve yanlış bir tanrı kavramından kurtulduğunu nerden
bilecekti. Onun, bu şuura ulaşması için, bir müddetin geçmesi gerekecekti.
Şimdi, sen, “ben, eskiden Tanrı’ya inanırdım, şimdi, onun kafamda ve gönlümde yıkıldığını görmekteyim” diyen genç, bilmem, kırılması gereken bir “puttan” kurtulduğunu ve Mutlak Varlık olan Allah’a doğru, bir adım attığını
görebilecek misin? Çünkü, insan idraki, putları kıra kıra Allah’a doğru akar. İslam budur.
S. Ahmet Arvasi
Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz
Sayfa: 64-65-66