Gazeteci Taha Kılınç imzalı Kayıp Coğrafyanın İzinde – Doğu Türkistan Seyahatnamesi adlı eser nihayet okuyucularla buluşuyor. Yayın dünyasına “ön sipariş”le açılan eser, Doğu Türkistan’da yaşananları ilk elden aktarmayı amaçlayan kritik bir seyahat okuması olarak dikkat çekiyor.
Seyahatname Kimliği: Ne, Niçin, Nasıl?
Kılınç, eserinde “beklemediğim bir anda çıktığım zor, gerilimli ve hazin hatıralarla dolu bir seyahatin notları” ifadesiyle kitabın samimi ve çarpıcı yönünü ortaya koyuyor. Yenisafak’ta yayımlanan yazısında şöyle diyor:
“Ben kendim Uygur Türklerinin yaşadığı coğrafyaya bizzat gideyim, göreyim ve yazayım” diyerek çıktım yola. … Yer yer meşakkatli ve gergin ama çok bereketli ve semereli bir seyahat nasip oldu.
Kitap üç temel hedef etrafında şekilleniyor:
- Gerçekliği aktarmak — Müslüman Uygurların Çin yönetimi altında maruz kaldıkları süreçleri olabildiğince anlaşılır bir dille sunmak.
- Bir belge bırakmak — Gelecek nesillere, bugün yaşananların tanıklığını taşıyacak bir kayıt sunmak.
- Coğrafi-tarihî derinlik — Doğu Türkistan’ın tarihî, kültürel dokusunu okuyucunun kavramasına katkı sağlamak.
Eserde, camilerin durumu, ibadet özgürlüğü, demografik değişimler, sokakların atmosferi, Çin’in gözetim politikaları ve örtü-örtünme ile kamusal kimlikler gibi sorular bizzat sahada gözlenen vakalar üzerinden irdeleniyor.
Mazluma Vefa, Hakikate Ses
Kılınç’ın seyahatnamesi de tam bu ihtiyaca cevap veren bir eser pozisyonunda. Sessizliğin ağır bastığı sahalarda gören, bilen ve aktaran bir kalem devreye giriyor. Bu yönüyle kitap, sadece bir gezi ya da gözlem kitabı değil; adeta bir çağrı mahiyetinde çıkıyor: “Gözden ırak olan gönülden de ırak olmasın.”
Kayıp Coğrafyanın İzinde yalnızca coğrafyaların haritasıyla değil, hafızaların haritasıyla da ilgileniyor. Okuyucuya, şahitlik edilen bir dünyayı olduğu gibi sunma iddiasıyla yaklaşıyor. Eserin yayımlanması, Doğu Türkistan meselesinin gündemde kalması ve unutulmaması açısından önemli bir adım olarak görülüyor.