Mir Kamil KAŞGARLI
Uluslararası ilişkiler disiplininin en temel aksiyomu, tarihin akışının coğrafyanın stratejik zorunlulukları tarafından şekillendirildiğidir. Bazı coğrafyalar ise, basit birer toprak parçasının ötesinde, küresel güç mücadelesinin seyrini belirleyen birer “jeopolitik pivot” ve medeniyetlerin kaderi için bir turnusol kâğıdı işlevi görür. Önümüzdeki görsel, bu kadim prensibin 21. yüzyıldaki en acımasız, en teknolojik ve en distopik tezahürünü, adeta bir strateji haritası gibi gözler önüne sermektedir:

Yukarıda, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) sınırsız yayılmacı potansiyelini, revizyonist hırslarını ve her şeyi tek tipleştiren totaliter ideolojisini temsil eden, muazzam bir jeopolitik basınç biriktirmiş devasa bir baraj gölü uzanmaktadır. Aşağıda ise, bu potansiyel stratejik tufanın doğrudan tehdidi altındaki, egemenlikleri pamuk ipliğine bağlı Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve mevcut kurallara dayalı liberal düzeni sarsılmak üzere olan Batı dünyası yer almaktadır. Bu iki dünya arasında dimdik duran, Çin’in emperyalist selini binlerce yıllık tarihi boyunca Avrasya steplerinde tutan, ancak bugün temellerinden sarsılan ve derin, uğursuz çatlaklarla yarılmış o son bent ise, medeniyetlerin kavşak noktası Doğu Türkistan’dır.
Bu bent, yalnızca coğrafi bir engel değildir; o, tarihin, kültürün, inancın ve sarsılmaz bir kimlik bilincinin çelikleştirdiği bir “Polat Duvar”dır. Lakin bu duvarı bugün tehdit eden şey, konvansiyonel bir jeopolitik rekabet ya da askeri baskı değildir. Karşımızda, modern tarihin gördüğü en sistematik, en soğukkanlı, en teknolojik ve en kapsamlı soykırım doktrini bulunmaktadır. ÇKP, bu medeniyet duvarını, topyekûn bir imha stratejisiyle, tuğla tuğla, insan insan, hafıza hafıza sökerek yok etmeye kararlıdır. Bu, sadece bir halkın trajedisi değil, küresel bir kıyametin jeopolitik provasıdır. Zira bu duvarın yıkılması, sadece bir halkın yok oluşu anlamına gelmeyecek, aynı zamanda tüm dünyayı yutacak totaliter bir karanlığın Avrasya’nın kalbinden dünyaya yayılmasının başlangıcı olacaktır.
21. Yüzyıl Totalitarizminin El Kitabı: Çin’in Soykırım Yoluyla Ulus-İnşa Doktrini
Doğu Türkistan’da icra edilenler, münferit bir zulüm politikasının çok ötesinde, ÇKP’nin nihai hedefine giden yolda en acımasız ve en görünür laboratuvardır: 1.4 milyar insanı tek bir potada eriterek, tüm etnik, dini, dilsel ve kültürel farklılıkları ortadan kaldırıp, yerine Partiye mutlak ve sorgusuz itaatle programlanmış, tek tip, kimliksiz, hafızasız bir “homo-communist” yaratmak. Uygur Türkleri; kadim şehirli medeniyetleri, sarsılmaz İslami kimlikleri, kültürel özgünlükleri ve Türk dünyası ile olan kopmaz bağları nedeniyle, bu distopik projenin önündeki en büyük ontolojik engel olarak görülmektedir. Bu sebeple ÇKP, onları tarihten silmek için çok katmanlı, şeytani bir hassasiyetle tasarlanmış bir imha planını devreye sokmuştur:
1. Fiziksel ve Biyolojik Tasfiye: Neslin ve Geleceğin Kurutulması (Biyopolitik Soykırım)
Toplama Kampları Endüstrisi: Uluslararası güvenilir raporlara göre, milyonlarca Uygur, “mesleki eğitim merkezi” adı altında faaliyet gösteren, gerçekte ise Nazi kamplarının ve Sovyet Gulaglarının 21. yüzyıl versiyonları olan yüzlerce yüksek teknolojili toplama kampında tutulmaktadır. Bu kamplar, birer fiziksel esaret mekânı olmanın ötesinde, insan ruhunu kırmak, kimliği parçalamak ve hafızayı silmek üzere tasarlanmış birer “politicide” (siyasi kırım) merkezidir. Mahkûmlar, kimliklerinden, dinlerinden ve dillerinden vazgeçmeye zorlanmakta; sistematik işkence, tıbbi deneyler, organize cinsel şiddet ve beyin yıkama seanslarına maruz bırakılmaktadır. Nihai amaç, bedeni hapsetmekten ziyade, insan ruhunu teslim alarak onu biyolojik bir otomatona, boş bir kabuğa dönüştürmektir.

Demografik Mühendislik ve Doğum Soykırımı: ÇKP, bir halkı yok etmenin en kesin ve geri döndürülemez yolunun, onun üreme kabiliyetini ortadan kaldırmak olduğunu çok iyi bilmektedir. Bu stratejik amaç doğrultusunda, on binlerce Uygur kadını zorla kısırlaştırılmakta, rahimlerine rızaları dışında doğum kontrol cihazları yerleştirilmekte ve hamile kadınlar zorla kürtaja tabi tutulmaktadır. Bölgedeki doğum oranları son birkaç yılda %80’leri aşan oranlarda kasıtlı olarak düşürülmüştür. Bu, Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi’nin 2. Maddesi’nin (d) bendinde yer alan “grup içinde doğumları engellemeye yönelik tedbirlerin alınması” tanımının, kan dondurucu ve inkâr edilemez bir şekilde hayata geçirilmesidir.
Zorunlu Nüfus Transferi ve Aile Yapısının İmhası: Bu biyolojik soykırıma paralel olarak, bölgenin etnik yapısını kalıcı olarak değiştirmek amacıyla milyonlarca Han Çinlisi, devlet teşvikleriyle Doğu Türkistan’a yerleştirilmektedir. Daha da vahimi, “Kardeş Aile” projesi adı altında Han Çinlisi erkek memurlar, kocaları toplama kamplarında veya zorla çalıştırılan Uygur kadınlarının evlerine yerleştirilmekte, bu durum sistematik bir asimilasyon, kültürel taciz ve devlet eliyle dayatılan bir tecavüz politikası işlevi görmektedir. Milyonlarca Uygur çocuğu ise, ailelerinden zorla koparılarak, dillerini, dinlerini ve kimliklerini unutmaları için tamamen Çinlileştirilmiş, katı disiplinli devlet yetimhanelerine gönderilmektedir. Bu, bir halkın sadece bugününü değil, geleceğini de köklerinden sökerek çalmaktır.
2. Kültürel ve Ruhani Yok Ediş: Kolektif Hafızanın Silinmesi (Mnemocide)
Kültürel Soykırım: Binlerce yıllık bir medeniyetin sembolü olan binlerce cami, İslami mabet, tarihî mezarlık ve mimari şaheser, sistematik bir şekilde dozerlerle yerle bir edilmiştir. Ayakta kalan az sayıdaki yapı ise, ya ÇKP propaganda merkezlerine ya da turistik tesislere dönüştürülerek kutsallığından arındırılmıştır. Kur’an-ı Kerim okumak, dua etmek, oruç tutmak gibi en temel ibadetler “dini aşırılık” ve “terörizm” suçu sayılmaktadır. Sakal bırakmak, başörtüsü takmak veya çocuklara İslami isimler vermek, bir bireyin toplama kampına gönderilmesi için yeterli bir sebep olarak kabul edilmektedir. Bu, bir inancın fiziki ve ruhani altyapısını topyekûn yok etme operasyonudur.

3. Teknolojik İmha: Algoritmik Panoptikon ve Dijital Diktatörlüğün Laboratuvarı
Her Yerde Gözetleme: Doğu Türkistan, dünyanın en gelişmiş gözetleme teknolojilerinin denendiği, insanlık tarihinin en büyük açık hava hapishanesine dönüştürülmüştür. Her sokak köşesi yüz tanıma sistemli kameralarla donatılmış, Uygurların DNA’sı, ses örnekleri, kan grupları ve iris taramaları zorla toplanarak devasa bir biyometrik veri tabanında fişlenmiştir. Cep telefonlarına zorunlu casus yazılımlar yüklenmekte, evlerin kapılarına kimin girip çıktığını anlık olarak devlete bildiren QR kodları yapıştırılmaktadır. Bu dijital panoptikon, en ufak bir muhalif düşünceyi veya kültürel faaliyeti dahi imkânsız kılarak, soykırımın eşi benzeri görülmemiş bir verimlilik ve sessizlikle uygulanmasını sağlamaktadır.
Sosyal Kredi Sistemi: Ruhun Dijital Esareti: Bu teknolojik gözetleme altyapısının üzerinde çalışan şeytani yazılım ise, George Orwell’in romanlarını gölgede bırakan Sosyal Kredi Sistemi’dir. Bu sistem, her bireye Parti’ye olan sadakatine göre bir puan atar. Parti’yi öven sosyal medya paylaşımları yapmak veya komşusunu ispiyonlamak puanı artırırken; camiye gitmek, yurt dışındaki bir akrabayla WhatsApp üzerinden görüşmek, hatta “sakıncalı” bulunan bir web sitesine tıklamak bile puanı düşürür. Düşük puana sahip “güvenilmez” vatandaşlar, modern bir kast sisteminin en altına itilir: Uçağa, hızlı trene binmeleri engellenir, çocukları iyi okullara kabul edilmez, devlet dairelerinde iş bulamaz ve isimleri halka açık dijital utanç listelerinde teşhir edilir. Bu, bireyin sadece bedenini değil, ruhunu, itibarını ve geleceğini de ipotek altına alan, itaati otomatikleştiren ve insanı kendi hapishanesinin gardiyanı yapan nihai totaliter kontrol mekanizmasıdır.
Duvar Yıkıldığında Kopacak Tufan: Küresel Düzenin Stratejik Kâbusu
Eğer Çin, bu sistematik soykırımda muvaffak olur ve Doğu Türkistan’daki “Polat Duvarı”nı tamamen yıkarsa, ortaya çıkacak stratejik sonuçlar zincirleme bir reaksiyonla küresel bir kâbusa dönüşecektir:
Orta Asya’nın Pekin’e Tabi Olması: Doğu Türkistan’ın tam entegrasyonu ve pasifikasyonu, Çin’in Orta Asya’ya doğrudan ve engelsiz bir şekilde nüfuz etmesinin önünü açacaktır. Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan gibi devletler, Pekin’in ezici ekonomik, siyasi ve demografik baskısı karşısında önce uydu devletlere, zamanla ise fiili birer eyalete dönüşerek egemenliklerini yitirecektir.
“Tek Kuşak, Tek Yol”dan “Tek İmparatorluk, Tek İrade”ye Geçiş: Doğu Türkistan’ın tam kontrolü, Çin’in “Bir Kuşak, Bir Yol” projesini, ekonomik bir girişim olmaktan çıkarıp rakipsiz bir jeopolitik silaha dönüştürecektir. Çin, bu koridorlar üzerinden sadece mal ve hizmet değil, aynı zamanda askeri gücünü, teknolojik gözetleme modelini ve siyasi iradesini Ortadoğu’nun kalbine, Afrika’ya ve Avrupa’nın kapılarına kadar taşıyacaktır.
Küresel Casusluk Ağı ve Truva Atı Doktrini: 1.4 Milyar Potansiyel Ajan Tehdidi: Çin’in dünyaya yönelik en doğrudan ve sinsi tehdidi, 2017 yılında çıkardığı Ulusal İstihbarat Yasası ile yasal bir zırha bürünmüştür. Bu yasanın 7. Maddesi, “herhangi bir örgüt ve vatandaşın, devletin istihbarat faaliyetlerini kanunlara uygun olarak desteklemesi, yardım etmesi ve işbirliği yapması gerektiğini” emretmektedir. Bu basit cümlenin stratejik anlamı dehşet vericidir: Bu yasa, 1.4 milyar Çin vatandaşının her birini, dünyanın neresinde olursa olsun, potansiyel birer devlet casusuna dönüştürmektedir. Her Çin şirketi, Batılı bir üniversitede okuyan her öğrenci, bir teknoloji şirketinde çalışan her mühendis, bir limanda görevli her işçi, ÇKP istediği an istihbarat toplamakla yasal olarak yükümlüdür ve bunu reddetme hakkı yoktur. Bu, insanlık tarihinin en büyük Truva Atı’nı yaratmaktadır. Artık tehdit, sadece Çin ordusu değil, aynı zamanda toplumlarımızın içine yerleşmiş, akademik, ticari ve sosyal hayatımızın bir parçası olmuş milyonlarca potansiyel ajandır. Bu yasa, teknoloji hırsızlığını, siyasi manipülasyonu ve yurt dışındaki muhaliflerin takibini bir devlet politikası haline getiren yasal bir kılıftır. Bu, küresel güveni temelden dinamitleyen ve her uluslararası ilişkiyi bir şüphe unsuruna dönüştüren asimetrik bir stratejik hamledir.
Otoriter Modelin Küresel Zaferi ve Liberal Değerlerin Çöküşü: Doğu Türkistan’da başarılı bir soykırım gerçekleştirmiş bir Çin, dünyaya kendi totaliter modelinin “verimli” ve “istikrarlı” olduğunu kanıtlamış olacaktır. İnsan hakları, demokrasi ve bireysel özgürlükler gibi evrensel değerler, “Batı’nın istikrarsızlık getiren içi boş kavramları” olarak değersizleştirilecektir. Sorgulamayan, itaatkâr, tek tip “robotlar ordusu”nun tehdidi, ahlaki bir pusulası olmayan bir süper gücün, öngörülemez ve sınırsız bir yıkım potansiyeli taşıması anlamına gelecektir.

Tarihi Sorumluluk ve Stratejik Miyopluk: Türk ve İslam Dünyasının İflas Sınavı
Bu küresel felaket tablosu karşısında en büyük ve en acı sorumluluk, hiç şüphesiz ki Doğu Türkistan’daki soydaş ve dindaşlarının sistematik imhasına kulaklarını tıkayan Türk ve İslam dünyasına aittir. Tarihin bu kritik kırılma anında sergilenen derin sessizlik, stratejik bir gafletten öte, vicdani, ahlaki ve medeniyetsel bir iflastır. Çin’in “borç tuzağı diplomasisi”, ekonomik bağımlılıklar ve siyasi baskılar, bu utanç verici sessizliğin bahaneleri olabilir; ancak bunlar, medeniyetin ve inancın temel değerlerine ihanetin asla gerekçesi olamaz. Kısa vadeli ekonomik çıkarlar uğruna bu soykırıma göz yummak, gelecekte çok daha ağır bir stratejik bedel ödemeyi ve tarihin mahkemesinde ebedi bir vebali üstlenmeyi peşinen kabul etmektir.
Bu stratejik körlükten ve ahlaki çöküşten derhal çıkılmalı ve şu acil önlemler derhal hayata geçirilmelidir:
- Müşterek Diplomatik Taarruz: İslam İşbirliği Teşkilatı ve Türk Devletleri Teşkilatı acilen toplanarak, Çin’e karşı ortak, sert ve kınayıcı bir tavır almalı; soykırımın derhal durdurulması için Birleşmiş Milletler nezdinde ortak bir diplomatik baskı grubu oluşturmalıdır.
• Hedefli Yaptırım Rejimleri: Soykırıma doğrudan karışan Çinli yetkililere, şirketlere ve toplama kamplarında üretilen ürünlere karşı ortak ekonomik yaptırımlar ve boykotlar uygulanmalıdır. Küresel tedarik zincirleri bu “soykırım ekonomisi”nden arındırılmalıdır.
• “Güvenli Liman” Doktrini: Doğu Türkistanlı mültecilere kapılar sonuna kadar açılmalı, onlara güvenli bir sığınak sağlanmalı ve Çin’in “terörist” yaftasıyla yaptığı iade talepleri, uluslararası hukukun “geri göndermeme” (non-refoulement) ilkesi gereği kesin bir dille reddedilmelidir.
• Enformasyon Savaşını Başlatmak: Kendi medya organları ve küresel platformlar aracılığıyla Çin’in dezenformasyon ve yalan propagandası sistematik olarak deşifre edilmeli, küresel kamuoyu Doğu Türkistan’daki gerçekler konusunda aydınlatılmalıdır.
Sonuç: Stratejik Körlüğün Bedeli Soykırıma Ortak Olmaktır
Dünya, Doğu Türkistan’daki o “Polat Duvar”ın sadece coğrafi bir set olmadığını idrak etmek zorundadır. O duvar, aynı zamanda insan onurunu, kültürel çeşitliliği ve özgür düşünceyi, her şeyi tek tipleştiren ve her bireyi potansiyel bir casusa çeviren totaliter bir makineye karşı koruyan son medeniyet kalelerinden biridir.
Bu soykırıma sessiz kalmak, sadece ahlaki bir çöküş değil, aynı zamanda affedilmez bir stratejik körlüktür. Bu duvarı ayakta tutmak için mücadele etmek, yalnızca mazlum Uygur halkının onurunu ve varlığını savunmak değil; aynı zamanda kurallara dayalı uluslararası düzeni, medeniyetlerin bir arada yaşama idealini ve insan olmanın temel değerlerini savunmaktır. Eğer bu duvar yıkılırsa, kopacak olan totaliter selin altında sadece bir halkın cansız bedeni değil, 21. yüzyılın özgür dünyasının umutları, güvenliği ve geleceği de kalacaktır. Tarih, bu soykırıma sadece failleri değil, eylemsizlikleriyle bu suça ortak olan seyircileri de, duvar yıkıldığında enkazın altında kalanlarla birlikte yargılayacaktır.
Kaynakça
• BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR). “OHCHR Assessment of human rights concerns in the Xinjiang Uyghur Autonomous Region, People’s Republic of China.” 31 Ağustos 2022. https://www.ohchr.org/en/documents/country-reports/ohchr-assessment-human-rights-concerns-xinjiang-uyghur-autonomous-region
Bu rapor, Çin’in Doğu Türkistan’daki eylemlerinin “insanlığa karşı suç teşkil edebileceğine” dair ciddi bulgular içermekte ve toplama kamplarındaki keyfi tutuklamaları ve işkence iddialarını detaylandırmaktadır.
• Amnesty International. “‘Like We Were Enemies in a War’: China’s Mass Internment, Torture, and Persecution of Muslims in Xinjiang.” 10 Haziran 2021. https://www.amnesty.org/en/latest/research/2021/06/china-xinjiang-uyghur-muslims-crimes-against-humanity/
Yüzlerce eski kamp tanığının ifadelerine dayanan bu kapsamlı rapor, kamplardaki sistematik işkence, cinsel şiddet ve beyin yıkama faaliyetlerini belgelemektedir.
• Associated Press. “China forces birth control on Uighurs to suppress population.” 29 Haziran 2020. https://apnews.com/article/ap-top-news-international-news-weekend-reads-china-only-on-ap-269b3de1af34e17c1944a548e95d852c
Bu araştırmacı gazetecilik haberi, Çin hükümeti verileri ve tanık ifadelerine dayanarak Uygur kadınlarına yönelik zorla kısırlaştırma, kürtaj ve doğum kontrolü uygulamalarını ve bunun sonucunda doğum oranlarındaki dramatik düşüşü ortaya koymaktadır.
• Human Rights Watch. “‘Eradicating Ideological Viruses’: China’s Campaign of Repression Against Xinjiang’s Muslims.” 9 Eylül 2018. https://www.hrw.org/report/2018/09/09/eradicating-ideological-viruses/chinas-campaign-repression-against-xinjiangs
Bu rapor, “Kardeş Aile” projesi gibi asimilasyon politikalarını ve ailelerin parçalanmasını detaylı bir şekilde ele almaktadır.
• Zenz, Adrian. “Break Their Roots: Evidence for China’s Parent-Child Separation Campaign in Xinjiang.” Journal of Political Risk, Temmuz 2019. https://www.jpolrisk.com/break-their-roots-evidence-for-chinas-parent-child-separation-campaign-in-xinjiang/
Akademisyen Dr. Adrian Zenz’in bu çalışması, Çin hükümetinin kendi belgelerine dayanarak yüz binlerce Uygur çocuğunun ailelerinden sistematik olarak nasıl koparıldığını ve yatılı okullara/yetimhanelere yerleştirildiğini kanıtlamaktadır.
• Australian Strategic Policy Institute (ASPI). “Cultural erasure: Tracing the destruction of Uyghur and Islamic spaces in Xinjiang.” 24 Eylül 2020. https://www.aspi.org.au/report/cultural-erasure
Bu rapor, uydu görüntüleri analizi yoluyla Doğu Türkistan’daki binlerce caminin, mezarlığın ve diğer kutsal mekânın nasıl yok edildiğini veya hasara uğratıldığını haritalandırmaktadır.
• Uyghur Human Rights Project. “‘The Government is My Parent, My Sibling, My Child’: The CCP’s Eradication of Uyghur Religious Practice.” 28 Ekim 2020. https://uhrp.org/report/the-government-is-my-parent-my-sibling-my-child-the-ccps-eradication-of-uyghur-religious-practice/
Bu çalışma, en temel dini ibadetlerin bile “aşırılık” olarak nasıl suç sayıldığını ve cezalandırıldığını tanık ifadeleriyle ortaya koymaktadır.
• The New York Times. “How China Uses High-Tech Surveillance to Subdue Minorities.” 17 Mayıs 2019. https://www.nytimes.com/interactive/2019/05/22/world/asia/china-surveillance-xinjiang.html
Bu interaktif haber, Doğu Türkistan’daki yüz tanıma, DNA toplama ve entegre gözetleme platformlarının nasıl çalıştığını detaylı bir şekilde göstermektedir.
• Belt and Road Initiative Surveillance (BRIS). “Repression Technologies from Xinjiang’s ‘Re-education’ Camps Are Spreading Globally.” 23 Eylül 2020. https://www.bris-project.com/repression-technologies-from-xinjiangs-re-education-camps-are-spreading-globally/
Bu analiz, Doğu Türkistan’da mükemmelleştirilen gözetleme ve sosyal kontrol mekanizmalarının, Sosyal Kredi Sistemi de dahil olmak üzere, nasıl diğer ülkelere ihraç edildiğini incelemektedir.
• Library of Congress. “China: National Intelligence Law.” https://www.loc.gov/item/global-legal-monitor/2017-07-11/china-national-intelligence-law/
ABD Kongre Kütüphanesi’nin bu özeti, 2017 Ulusal İstihbarat Yasası’nın içeriğini ve özellikle 7. Maddesinin tüm Çin vatandaşlarını ve şirketlerini devlet istihbaratıyla işbirliği yapmaya zorunlu kılan hükmünü açıklamaktadır.
• Council on Foreign Relations. “China’s Repression of Uyghurs in Xinjiang.” https://www.cfr.org/backgrounder/chinas-repression-uyghurs-xinjiang
Bu kapsamlı analiz, birçok Müslüman ve Türk devletinin ekonomik bağlar ve Çin’in baskısı nedeniyle Doğu Türkistan’daki soykırıma neden sessiz kaldığını veya Pekin’i desteklediğini uluslararası ilişkiler perspektifinden incelemektedir.

