DUK Başkan Yardımcısı Zumretay Arkın’ın önderlik ettiği gezi, yaklaşan AB-Çin İnsan Hakları Diyaloğu öncesinde Doğu Türkistan’daki Uygur nüfusunun karşı karşıya kaldığı insan hakları ihlalleri konusunda farkındalık oluşturmayı amaçlıyordu.
Paylaşımda, “DUK Başkan Yardımcısı Zümret Erkin, AB-Çin İnsan Hakları Diyaloğu öncesinde DUK’un Brüksel’e yaptığı savunuculuk gezisi hakkında konuştu ve DUK’un AB Parlamentosu’nda #Uygurların sesini yükseltme çabalarının altını çizdi” denildi.
Videoda Arkın, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu üyeleriyle iki gün boyunca gerçekleştirilen savunuculuk toplantılarının önemini vurguladı.
“Avrupa Parlamentosu’nda Uygur halkının sesini duyurmak ve Uygur soykırımı konusunda farkındalık yaratmak için buradayız” dedi.
Tartışmalar, keyfi gözaltılar, zorla kaybetmeler, bireysel zulüm vakaları, zorla çalıştırma, zorla kısırlaştırma ve Çin hükümetinin bölgedeki politikaları kapsamında toplumsal cinsiyet, kadın hakları ve çocuk hakları gibi daha geniş konular da dahil olmak üzere çeşitli acil insan hakları sorunlarına odaklandı.
Arkın ayrıca Avrupa Parlamentosu’nda kısa süre önce düzenlenen bir konferansta çevre ve insan hakları konularının kesiştiği noktalara dikkat çekti. Etkinlik şu konuları bir araya getirdi
Arkin, “Avrupa Parlamentosu’nda Tibetli aktivistlerle Tibet’in ekolojik yönü, Tibet platosunu ve nehirlerini mahveden hidroelektrik barajlarının inşası üzerine bir konferanstan yeni çıktık” dedi.
“Ekolojik taraf Doğu Türkistan’da da yaşanıyor” diyen Arkin, ezilen topluluklar arasında dayanışmanın devam etmesi gerektiğini vurguladı. “Tibetli müttefiklerimizle dayanışma içinde olmak, dayanışmayı nasıl daha da geliştirebileceğimizi görmek ve hareketimizi daha güçlü bir şekilde inşa etmek için buradayız.”
DUK’un savunuculuk kampanyası, Uygur halkının içinde bulunduğu kötü duruma uluslararası dikkat çekmek ve küresel kurumlardan anlamlı bir eylem talep etmek için yürütülen daha geniş kapsamlı çabaların bir parçasıdır. Çin’deki Uygurlar, kitlesel gözetim, zorla asimilasyon, yeniden eğitim kamplarında keyfi gözaltı ve kültürel baskı da dahil olmak üzere ciddi zorluklarla karşı karşıyadır.
Dini uygulamalar kısıtlanmakta ve raporlar zorla çalıştırma ve kısırlaştırmaya işaret etmektedir. Bu eylemler küresel çapta kınanmakta, bazıları tarafından insanlığa karşı işlenen suçlar ve hatta uluslararası standartlara göre soykırım olarak nitelendirilmektedir.