1933’te Kaşgar’da İslam Cumhuriyeti’nin, 1944 yılında ise Gulca’da İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla başlayan bu gün, Uygur halkının tarihî kimliğini, zengin kültürel mirasını ve baskıya karşı direnç ruhunu simgeliyor.
CFU’nun basın açıklamasında, “Bugün Uygur halkının tarih boyunca gösterdiği direncin ve cesaretin hatırlatıcısıdır,” sözleriyle açılış yapılırken, Kurucu ve İcra Direktörü Ruşen Abbas şöyle diyor: “Liderlerimizi onurlandırırken tarihimize saygı gösteriyor, insanlık onuruyla hareket eden bir topluluğun özgürlüğü için kararlılığımızı yeniliyoruz.”
Açıklamada vurgulandığı gibi, 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) kurulmasının ardından Pekin, İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti’ni devirdi, Doğu Türkistan’ı sömürgeleştirdi ve o zamandan beri Uygur anavatanı üzerindeki kontrolünü pekiştirmeye çalıştı. İşgal altındaki topraklarda baskı, zorla asimilasyon ve diğer insan hakları ihlalleri politikaları devam etti.
Baskı ve zulümle karşı karşıya kalan Uygur halkı için bu özel gün, yalnızca geçmişin hatırlanması değil aynı zamanda güncel adaletsizliklere karşı bir bilinç oluşturma çağrısı içeriyor. CFU, “uluslararası toplumu Uygur halkıyla dayanışma içerisinde olmaya” davet ederken; hükümetlere, kurumlara ve bireylere sorumluluklarını hatırlatıyor. Açıklamada özellikle şu noktalar vurgulanıyor: Baskı uygulayanları hesap vermeye zorlamak, zorla çalıştırılmış ürünlerin tedarik sürecinden çıkarılması, Uygur kültürü, dili ve kimliğinin korunması için destek sağlanması ve Doğu Türkistan halkının özgürlük ve kendi kaderini tayin hakkının güvence altına alınması.
Bu anlamlı tarih, Uygur diasporasında ve dünya genelinde Uygur hakları savunucuları nezdinde önemli bir yer tutuyor. “Biz uykuda değiliz,” diyen Ruşen Abbas, “halkımız haksız tutuklamalardan kurtulana, ifade, din ve seyahat özgürlüğü gibi temel haklara kavuşana kadar dinlenmeyeceğiz” sözleriyle mesajını net ortaya koyuyor.
ABD merkezli olarak faaliyet gösteren CFU, Uygur halkının insan hakları açısından karşı karşıya bulunduğu zorlukları kamuoyuna duyurmayı, baskıya maruz kalmış kadın ve gençleri güçlendirmeyi ve diasporadaki topluluğun sesini yükseltmeyi amaçlıyor. Bu bağlamda, bugün yapacakları anma faaliyetlerinde sembolik etkinlikler, açıklamalar ve küresel medya üzerinden seslerini duyurma çalışmaları öne çıkıyor.
Anma vesilesiyle dikkatler yeniden Doğu Türkistan’daki durumun ciddiyetine çevrilmiş durumda. Uygur halkının maruz kaldığı sistematik hak ihlalleri uluslararası toplumda “soykırım” tanımı çerçevesinde değerlendiriliyor. Açıklamada bu ifadelere yer veriliyor: “Bugün halkımız hâlâ işgal altındaki vatanında özgürlüğe kavuşmayı bekliyor” denilerek acil adım çağrısı yapılıyor.

