“Onlara bir sıkıntı dokunduğu zaman, ‘Biz Allah’a aidiz ve biz O’na döneceğiz’ derler.”- Bakara Suresi, 156. Ayet.
Çin hükümetinin Doğu Türkistan’daki baskıcı ve soykırımcı politikaları nedeniyle, sürgündeki Uygurlar ve aileleri arasındaki iletişimi engellemek de dahil olmak üzere, 2017 yılında babam Gheni Hüdaverdi ile tüm bağlantımı kaybettim.
6 Temmuz 2024’te Çin polisi kardeşimi tehdit ederek beni aramaya zorladı. Totaliter Çin diktatörü Şi Cinping’in suçlarının yargılandığı 8-12 Temmuz tarihleri arasında Hollanda’nın Lahey kentinde düzenlenen Dünya Vatandaşları Mahkemesi’nde ifade vermekten kaçınmamı talep ettiler. İfade vermemem için bana baskı yaptılar ama ben öfkeyle telefonu kapattım. Her Uygur ailesine sızmış olan pek çok sinsi komplodan sadece biri olan bu tehdit beni derinden sarstı.
Çok geçmeden Çin polisi babamı ciddi bir hastalıktan muzdarip olduğu gözaltı kampından çıkardı. Kardeşime bir video kaydettirdiler ve beni duygusal olarak manipüle etmek için kullanarak Çin hükümetine karşı aktivizmimi durdurmaya çağırdılar. Videoyu görmeme rağmen kararlılığımı korudum ve onların psikolojik işkencelerine boyun eğmeyi reddettim. Hatta bu acı verici videoyu Dünya Vatandaşları Mahkemesinde Çin’in zulmüne dair daha fazla kanıt olarak kullandım. Yargıçlar, müfettişler ve hatta Çin hükümetini temsil etmek üzere atanan avukat bile bu ezici kanıt karşısında gözle görülür bir şekilde sarsıldı ve bana sempati duyduklarını ifade ettiler.
Çin hükümeti ruhumu kırmayı başaramayınca, babamı ve kardeşimi bir kez daha toplama kamplarına geri gönderdi. İki ay sonra, 17 Eylül’de, bir arkadaşımdan babamın toplama kampında öldüğüne dair yıkıcı haberi aldım. Bunu duymak kalbimi kırdı ama beni zayıflatmak yerine baskıcı Çin hükümetine karşı öfke ve kararlılığımı körükledi. Özgürlük ve adalet için mücadelemi sürdürme kararlılığımı güçlendirdi. Daha parlak bir geleceğe dair umutlarım yeniden alevlendi ve umut ettiğim zafere doğru attığım adımlar daha da kararlı ve sarsılmaz hale geldi.
Sevgili Babacığım ve Sevgili Anneciğim,
Size söz veriyorum, tüm kederimi güce dönüştüreceğim, öfkemi bir silaha dönüştüreceğim ve Çin hükümetinin kalbine saldıracağım. Son nefesime kadar bu mücadeleye devam edeceğim. Çin komünist-totaliter rejiminin Doğu Türkistan’daki sömürge yönetimi sona erecek. Biz Doğu Türkistan halkı olarak özgür ve onurlu bir şekilde yaşayacağız. O gün gelene kadar durmayacağım.
Sevgili babam, melek annem, oğlunuz olarak görevlerimi yerine getiremediğim için derin üzüntü duyuyorum. Hastalıklarınız sırasında yanınızda olamadım ve sizi teselli edemedim. Acımasız Çin hükümeti bizi ayırdı ve oğlunun özgürlük mücadelesindeki başarılarını görmekten duyacağın sevinci ve torunlarına sarılmanın mutluluğunu senden aldı. Aramızdaki duygusal bağlar acımasızca koparıldı. Hiçbir kelime bu sömürge yaşamının ve zorunlu sürgünün bıraktığı acıyı ve yaraları tam olarak yansıtamaz.
Sevgili babacığım, Çin hükümeti Doğu Türkistan’da ölen Uygurlar için cenaze namazı kılınmasını bile yasakladı. Ama burada, özgür dünyada işler farklı. Senin gıyabi cenaze namazını kıldırmak için evimin yakınındaki Türk cami cemaatiyle görüştüm. Onlara gözyaşları içinde bir Çin toplama kampında nasıl öldüğünü anlattığımda, bana “Onu yaşlılığında ziyaret etmedin mi? Eğer orada olamadıysanız, en azından onunla telefonda konuşup son sözlerini duymadınız mı?” diye sordular. Onlara Doğu Türkistan’da Çinli yetkililerin Uygur tutukluların cenazelerini bile ailelerine teslim etmediğini ve cenaze namazı kılmanın suç sayıldığını anlattım. Onlara akrabalarımla yıllardır nasıl konuşamadığımı anlattım. Cemaat hayrete düşmüştü, dünyamızda böyle bir vahşetin var olabilmesi karşısında şok olmuşlardı. Bana başsağlığı dilediler ve Cuma namazından sonra gıyabi cenaze namazını kılmayı kabul ettiler.
Sevgili babam, bu dünyada Çin sömürge rejiminin korkunç zulmüne tanıklık ederek tarifsiz acılara katlandınız ve şimdi bir sonraki hayata geçtiniz. Karanlık, baskı ve adaletsizlikle dolu bu dünyayı geride bıraktın ve Yüce Allah’ın ebedi ve huzurlu huzuruna girdin. Ruhunuz cennette dinlensin.
Baba, oğlun olarak görevlerimi yerine getirememiş olmanın pişmanlığıyla doluyum. Telefonda son konuştuğumuzda gözyaşları içinde senden af dilediğimi hala hatırlıyorum. “Acını anlıyorum oğlum” diyerek beni teselli etmiştin. Yüksek sesle söyleyemesen de, ağır nefeslerinden sevgini hissettim ve bana güven verdin, “Seninle her zaman gurur duyuyorum ve sen de benimle gurur duymalısın.”
Sevgili Babam, rol modelim ve rehberim, beni küçük yaştan itibaren milletini seven, vatanına sadık ve adaleti savunan bir adam olarak yetiştirdin. Bu değerleri bana aşılamak için yorulmadan çalıştın. Ailemizin asil soyunun hikayelerini ve atalarımızın kahramanlıklarını senin ağzından dinleyerek büyüdüm. Atalarımızdan miras aldığınız ulusal ruhu bana da aktardınız. Bana her zaman “Atalarımız her zaman baskıya ve sömürgeciliğe karşı durdular, özgürlük ve adalet için savaştılar” derdin. Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin liderlerinden kahraman General Muhammed Emin İmanov’un bizim aileden olduğunu da benimle paylaşmıştın. Bu, kalbimi Çinli işgalcilere karşı direnmek için bir gurur ve kararlılık dalgasıyla doldurdu.
Baba, emin ol ki ben, senin gururlu oğlun, ulusuma ya da halkıma asla ihanet etmeyeceğim. Ailemize, sana ya da vatanımıza asla leke sürmeyeceğim. Ben senin oğlunum ve damarlarımda dolaşan direniş ve adalet ruhu atalarımızdan geliyor.
Allah bize cennette, özgürlük ve mutluluk içinde yeniden bir araya gelmeyi nasip etsin.
Güle güle baba! Mekanın cennet olsun.
YORUMLAR
2 adet yorum var