Tarihin gösterdiği gibi, Çin Komünist rejimi kurulduğu günden bu yana kimi zaman “dini inanç özgürlüğü” politikasını uygulamış ve belli bir serbestlik tanımış, çoğu zaman da çeşitli politikalarla bunu kısıtlamıştır. Çin Komünist Partisi, 1950’lerde izin verilen kısmi din özgürlüğünü “Kültür Devrimi” sırasındaki “dört şarttan biri” olarak yasakladı ve Müslümanları camilerde domuz yetiştirmeye zorladı; 1980’li yıllarda bir ölçüde izin verilen din özgürlüğü, 1990’lı yıllardan itibaren kademeli olarak baskı altına alınmış, İslam’ın terörizmle ilişkilendirilmesiyle Uygur Müslümanlarına yönelik saldırılar daha da güçlendirilmiştir.
Doğu Türkistan Alimler Birliği Başkanı Alimcan Bogda, Çin komünist hükümetinin “Büyük Kültür Devrimi”nden bu yana dini baskılar uyguladığını, 1980’li yıllarda bir miktar hoşgörü gösterse de bunun sadece İslam devletleriyle ilişkileri geliştirmek için olduğunu söyledi. Ülkelerine geri döndüğünü, daha sonra asli mahiyetine döndüğünü ifade ederek, Müslümanlara yönelik baskıyı yoğunlaştırdığını ifade etti.
Aslında, Şi Cinping rejimi 2014’ten bu yana İslam da dahil olmak üzere dinleri günahlaştırma politikası izledi ve iki yıl sonra milyonlarca Uygur Müslümanını kamplarda alıkoyarak, dini kitapları yakarak ve camileri yok ederek sözde “dini aşırıcılığı ortadan kaldırmak” için bir kampanya başlattı.
Çin Komünist Partisi’nin kuruluş tarihinden itibaren ideolojik temeli olan Marksizmin din karşıtı bir ideoloji olduğu bilinmektedir. Marksist teoriye göre bütün dinler afyon zehri gibidir. Materyalist bir felsefeye dayanan Marksizm, maddi dünyaya odaklanır ve maneviyatı göz ardı eder. Allah’ıı inkar ediyor ama Stalin ve Mao Zedong gibi figürlerin yüceltilmesine ve hatta tapınılmasına izin veriyor; Cenneti inkar ediyor ama komünizmi cennet olarak tanımlıyor. Cehennemi inkar eder ama amacına ulaşmak için araçları seçmeden savaşır ve dünyayı cehenneme çevirir. Alimcan Bogda’ya göre, inanan komünist Çin, İslam gibi semavi dinlerin düşmanıdır ve Uygurları bu inançtan vazgeçirmeyi başaramayan komünist Çin hükümeti, bu dini tamamen yasaklama ve beyin yıkama yoluna gitmiştir.
Geçtiğimiz yüzyılda Sovyet Rusya’nın da etkisiyle küresel bir akım haline gelen komünizm, tarihin çöplüğüne atılmış olsa da Çin rejimi onu “Çin özellikli sosyalizm” ile korumuştur. Ancak bu rejimin güçlenmesinden sonra tahta çıkan Xi Jinping, Çin Komünistlerinin özgün doğasını ortaya çıkarmış, tüm dinlere düşman olmaya, milliyetçilik ve komünizm idealini gerçekleştirmeye hazırdı.
Siyasi gözlemci İlşat Hasan, “Şi Cinping liderliğindeki Çin komünistlerinin din düşmanlığının tarihten bu yana var olduğunu söyledi. Şu anda bu durum en çok Uygurlara uygulanan İslam’ın Çinleştirilmesinde açıkça görülmektedir. Sadece camilerin yıkılması değil, Uygurların İslam inancıyla bütünleşen tüm kültürünün yok edilmesi de buna dahildir.” dedi.
1980’li yıllarda Arap-İslam ülkeleriyle ilişkilerini güçlendiren Çin hükümeti, bugün onlarla yakın ekonomik işbirliği kurarak hiçbirinin Uygurlara sempati duyamayacağı ve Çin’e karşı çıkamayacağı bir durum yarattı. Önceki haberlerden de bilindiği üzere, birkaç yıldır Müslüman ülkelerden gelen heyetler defalarca Doğu Türkistan’a gelerek, Çin’in ziyafetlerine ve göz alıcı ziyaretlerine katılmıştır. “Sincan” gazetesinin haberine göre, Ramazan günlerinde 27 Mart’ta Uygur Özerk Bölgesi Parti Sekreteri Ma Şingrui, Arap ülkelerinden siyasi partilerden oluşan bir heyeti kabul etti. Alimcan Bogda, Çin’in her zaman Arap-İslam ülkeleri ve politikacılarla hükümet ve parti düzeyinde işbirliği yaptığını ancak akademisyen sayısının azaldığını söyledi.