Şöhret Hoşhur (*)
Çin’in dört yıl önce yayınladığı beyaz kitaba göre, hükümet Doğu Türkistan’a 100’den fazla ziyaret düzenleyerek 1.000’den fazla diplomat ve gazeteciyi “Uygur halkının gerçekliği” olarak adlandırdığı şeye şahitlik etmeye getirdi. Bu grupların çoğu Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika ülkelerinden -yoksulluğun yaygın olduğu, medyanın kontrol edildiği ve yolsuzluğun yerleşik olduğu bölgeler- geliyordu. Çin bu tür ziyaretleri Uygur gerçeğini gizlemek için devam eden aklama kampanyasının bir parçası olarak kullanıyor. Son olarak, Uygurlara etnik ve kültürel olarak en yakın ülke olan ve özellikle manevi destek beklenen Türkiye’den bir grup daha bu Çin yanlısı heyetlere katıldı.
Geçtiğimiz hafta Türk gazeteciler Çin Konsolosluğu’nun davetlisi olarak Türk Çin Dostluk Vakfı’nın koordinasyonunda Doğu Türkistan’ı ziyaret etti. Bir hafta süren ziyaretin ardından grup TELE-1 TV’ye çıktı ve burada devam etmekte olan Uygur soykırımını açıkça inkar etti.
Elbette, kendisini gururla Çin’in dostu ilan eden bir gruptan tarafsızlık beklenemez. Doğal olarak, programlarında sunulan “gerçekler” ziyaretin amacına, yani ikili dostluğun güçlendirilmesine, uygun olacak şekilde düzenlenmiştir. Yayın komik betimlemeler, mantıksız yargılar ve çarpıtılmış “kanıtlarla” doluydu. Eski tarz komünist propaganda gücünü kaybetmiş olabilir. Ancak modern zamanlarda, bölgeyi yakından takip edenleri kandıramasa da dışarıdan bakanları hâlâ yanıltabilecek milliyetçi veya liberal tonlarla yeniden paketleniyor.
Bu nedenle bu röportajla ilgili iki ciddi yorum yapma ihtiyacı hissettim.
“Dans Eden İnsanlar” İllüzyonu
Görüşülen Merdan Yanardağ, dans eden ve eğlenen insanlar gördüğünü ve bunun mutluluğun delili olduğunu iddia etti. Hatta bunun bir bayram ya da festival olmadığını da belirtmiştir.
Oysa insan toplumları hakkında temel bilgilere sahip olan herkes dansın genellikle düğünlerde, festivallerde, törenlerde ya da konserlerde gerçekleştiğini bilir. Bir ya da iki kişinin toplum içinde kendiliğinden dans etmeye başlaması olağandışı olabilir. Ancak yüzlerce kişi aynı anda dans ediyorsa, bu kesinlikle organize bir durumdur. Yanardağ organizatör görmediğini iddia etmiştir ama sorun da tam olarak budur. Bu tür durumlarda organizatör gizli kalır ve özellikle soykırım kontrolü altındaki bir bölgede, genellikle elektronik gözetim yoluyla olayı yönlendirir.
Yanardağ, Türkiye’de devlet tarafından organize edilen bu tür gösterileri daha önce hiç deneyimlemediği için mi naifti? Yoksa gezisinin anlatısına uygun olduğu için gördüklerini sorgulamaktan kasten mi kaçındı? Her iki durumda da, temel sağduyuyu uygulamaktaki yetersizliği -ya da isteksizliği- çok açık.
Bu bir kez daha Çin’in kurnazlık becerisini gösteriyor: geçici zaferler sahnelemek için saf ya da utanmaz ziyaretçileri kullanmak. Ancak sahtekarlık, temel sosyal farkındalığa ve mantıksal muhakemeye sahip herkes için açıktır. Bu nitelikteki insanlara dayanan bir propaganda kampanyası kalıcı başarı elde edemez.

Dil Aldatmacası
Bir başka ziyaretçi, Mehmet Ali Gürsel, iki dilli reklam panolarına ve Uygurca bir gazeteye işaret ederek Uygurcanın yasaklanmadığına şahit olduğunu iddia etti.
Ancak bu yüzeysel bir yanılsamadır. Yok edilen şey Uygur dilinde eğitim, devlet dairelerinde kullanımı ve hayatta kalma umutlarıdır. İki dilde reklam panoları sadece gerçeği gizlemek için var. Bir avuç Uygurca gazete ya da radyo programı, dili korumak için değil, Çince okuyamayan Uygurlara hükümet propagandasını iletmek için işlev görüyor.
Bir dil, sahnelenen sembollerle değil, doğal sosyal kullanımla hayatta kalır. Kırılgan varlığı Çin’in “merhametinden” değil, Uygurların kültürel sadakatinden kaynaklanmaktadır.

“Kamp Yok” İnkarı
Ziyaretçi ayrıca Urumçi’de hiçbir toplama kampı görmediğini ve bunlardan bahsedildiğini duymadığını söyledi.
Çin hükümetinin kampları sergilemesini ya da mağdurların kamplar hakkında açıkça konuşmasına izin vermesini beklemek abesle iştigaldir. Çin, kampları kurulduktan iki yıl sonra “mesleki eğitim merkezleri” olarak yeniden markalaştırarak kabul etti. Daha sonra çoğu “öğrencinin” mezun olduğunu iddia etse de, topluma yeniden entegre olduklarına dair hiçbir kanıt bulunmuyor. Bu arada camiler boş duruyor, meydanlar terk edilmiş durumda ve Uygur mahalleleri sessizliğe bürünmüş durumda.
Eğer bu Türk ziyaretçiler gerçekten kampların varlığını doğrulamak isteselerdi, Urumçi’ye gitmelerine gerek yoktu. İstanbul’da yaşayan 30.000 Uygur’un 100’de 95’i en az bir ila beş aile üyesinin kayıp olduğunu bildiriyor ki bu kayıplar ancak kamplarla açıklanabilir.
Uygur Göçü Hakkında Saçma İddialar
Yanardağ ayrıca Uygurların o kadar yüksek bir yaşam standardına sahip olduklarını iddia etti ki, zorla bile olsa asla Türkiye’ye taşınmayacaklarını söyledi. Eğer öyleyse, 30,000’den fazla Uygur nasıl Türkiye’nin Göçmen Bürosuna kayıt yaptırdı? Sözleri mantık ya da gerçeği değil, bir propagandacının misyonunu yansıtıyor: seyahatini haklı çıkarmak, Çin’e misafirperverliği için geri ödeme yapmak ve gelecek ziyaretler için davetiye almak.
Elbette tarihte kardeş ulusların üyeleri bazen birbirlerini satmışlardır. Ancak birbirlerini bu kadar ucuza sattıkları nadiren görülmüştür.
Üç kıtayı 500 yıl boyunca yönetmiş bir ulusun üyelerinin bir tiranı pohpohladığını görmek garip. Avrupa’nın yanı başında yaşayan bir halkın üyesinden böyle yalanlar beklemezdim – küçük bir ego uğruna söylenen yalanlar.

Zıtlık: Uygurların Direnci
Bu röportajda yer alan ifadeler bana halkımızın ilkeli ruhunu hatırlattı: silah altında bile dinlerinden vazgeçmeyenler; yoksul ve açlık sınırındayken bile Çin yemeği yemeyi reddedenler; ve müebbet hapis pahasına bile olsa gerçeği söyleyen aydınlarımız -İlham Tohti, Abdukadir Celaleddin, Yalkun Rozi, Perhat Tursun-.
İnanıyorum ki Çin bu türden 1.000 ziyaret daha düzenlese ve bu ziyaretçilerden 100.000’i ülkelerine dönüp Çin hakkında hikayeler anlatsa bile, bölgede yaşanan soykırımın kefaretini ödeyemeyecektir. Çin bu suçun bedelini ödeyecektir. Uygur halkı bu katliamdan daha da güçlenerek çıkacak.
Dünyadan beklediğimiz acıma duygusu değil, insanların bu trajedi karşısında insani sorumluluklarını yerine getirmeleridir. Bunu yapmayanlar ve tersini yapanlar tarih tarafından cezalandırılacaktır. Yanlış yol nereden ve nasıl başlarsa başlasın, varacağı son nokta cehalettir. Menfaat ne kadar büyük ve tatlı görünürse görünsün, insani yollardan sapılarak elde edilmişse bedene zehirdir. İnsanlık tarihi zalime destek verenleri hiçbir zaman baş tacı etmemiştir.
Türk heyetini 3,5 saatlik propaganda videosuyla baş başa bırakalım. Bakalım başka ne komik laflar edecekler, başka ne maymun oyunları gösterip oynayacaklar, başka ne mucizevi dalkavukluklar yapacaklar.
(*) Şöhret Hoşhur Doğu Türkistanlı gazeteci ve anavatanının Çinlileştirilmesine karşı bir muhaliftir. Gazeteciliği “yetkililerle başını belaya sokunca” 1995 yılında Çin’i terk etti ve şu anda Washington, D.C.’de yaşıyor. Taipei Times ve Global Voice’da yayınlanan eşsiz duygu ve düşünceleri, devam etmekte olan Uygur soykırımını yorumlamaktadır.