Bunun nedeni, Türkiye ve Suriye arasında 11 yıllık keskin siyasi uzaklaşma ve Türkiye’nin siyasi ve askeri olarak Suriye muhalefetinin yanında yer almasının ardından, Ankara’nın Şam rejimine yönelik stratejisindeki hızlı değişim, onunla yakınlaşma ve normalleşme adımı oldu.
Türk yetkililerin, son dönemde Türkiye ile Suriye rejimi arasındaki yakınlaşma adımlarına ilişkin açıklamalarının ardından, Suriye’nin kuzeybatı bölgelerindeki devrimci faaliyetler, İdlib ve Halep kırsalında muhaliflerin kontrolündeki tüm şehir ve kasabalarda, Türkiye’nin Suriye rejimine yönelik son tutumu ve onunla yakınlaşmasını kınamak için kitlesel halk gösterileri düzenleme çağrısında bulundu.
İdlib, Cisr eş-Şuğur, Eriha, Binniş, Maarat Misrin, Haram, Salkin, Sarmada, el-Bab, Cerablus, Azez, Suran, Mare, Ahterin, Afrin, Cinderes, Çobanbey, Atarib ve kuzeydeki diğer kasabalara ek olarak İdlib vilayetinde yerinden edilmiş kişiler için bir dizi kasaba ve Halep kırsalında, Cuma günü ‘Öleceğiz ancak Esed ile barışmayacağız’ başlığı altında onlarca protesto gösterisi düzenlendi.
Göstericiler, Türkiye ile Suriye rejimi arasındaki yakınlaşmayı ve iki ülke yetkilileri arasında son zamanlarda yapılan görüşmeleri kınayarak, Esed rejimiyle normalleşmeyi reddetti.
Cuma günü ayrıca, İdlib bölgelerinde ve Halep kırsalındaki cami vaizleri, Suriyeliler ile Şam rejimi arasında uzlaşmaya yol açacak uluslararası ve bölgesel girişimlere boyun eğmeme veya sessiz kalmama çağrısında bulundu.
Vaizler, Suriye halkının haklarını ve yaklaşık bir milyon kişinin hayatına mal olan devrimi göz ardı etmeye çalışanların önünü kesmek için Suriye rejimi ve müttefiklerine karşı cephelerin bir an önce açılması çağrısında bulundu.
Rejim güçlerinden ayrılan bir subay olan Albay Mustafa Bakur, “Suriye muhalefetinin hem siyasi, hem de askeri liderliğinin ön saflarında yer alanların uluslararası ve bölgesel taleplere boyun eğmesi, Astana ve Soçi hattının, Müzakere Komisyonu ve Anayasa Komitesi’nin Birleşmiş Milletler (BM) ve BM Güvenlik Konseyi (BMGK) çatısı dışında kabul edilmesi, devrim ve devrimcilerinin zayıflamasına yol açan ve herhangi bir uluslararası veya bölgesel partinin, devrimin güçlerinden yalıtılmış olarak herhangi bir karar almasını veya herhangi bir siyasi yola girmesini sağlayan en önemli sebepti” dedi.
Albay Mustafa Bakur konuya ilişkin ayrıca şu değerlendirmeyi yaptı;
“Devrimin askeri konumunu zayıflatmaya ve onu bölgesel ve uluslararası müdahalelere karşı savunmasız hale getirmeye birçok faktör katkıda bulundu. Suriye devriminin karşı karşıya kaldığı ve bölgesel güçler karşısında zayıfladığı önemli askeri tavizler oldu. Gruplar etkinliğini yitirdi, bu da Ankara’yı Esed rejimi ile muhalefetin görüşlerinden soyutlanarak müzakere etmeye itti. Muhalefetin dış desteğe güvenme konusundaki memnuniyeti, yabancı taraflara devrimin gidişatını kontrol etme imkanı verdi. Astana ve Soçi başta olmak üzere siyasi kollara girilmesi, karada askeri harekatın devrimin çıkarlarını değil, ülkelerin çıkarlarını temsil eden politikacıların arzusuna bağlı olduğunun kabul edilmesi, gruplar arasında devrimin çıkarlarıyla ilgisi olmayan gündemlere dayanan iç çatışmalara girilmesi, askeri uzmanların etkisiz hale getirilmesi ve sivillerin askeri gruplara liderlik etmesi için atanması muhalifler açısından sorunlara neden oldu. Bu girdaptan çıkmanın ve uluslararası ve bölgesel güçlere bağımlılığı kırmanın tek yolu, müzakere yolları ve tavizlere girmeyen yeni bir liderlikle yeni bir fetih ordusunun yeniden oluşturulmasıdır. Bu da elbette devrime inanan tüm gençler için bir cazibe unsuru oluşturacak ve biz devrimin ilk yoluna geri döneceğiz.”
İnsan hakları aktivisti Ekrem Cuneyd ise şu yorumu yaptı;
“Türkiye, Suriye devriminin gerçek güçleri ve temsilcilerine yönelik yeni hesaplarını ve politikalarını ve Suriye rejimi ile son dönemdeki pozisyonlarını gözden geçirmelidir. Suriye rejimi ile yakınlaşma projesinde devrim kavramı ile devrimciler ve yapay muhalefeti birbirinden ayırmalıdır. Devrim, Suriye halkının 11 yıl önce patlak verdiği ilk günden itibaren, bir milyondan fazla sivilin öldürüldüğü, rejimin gizli hapishanelerindeki bir milyondan fazla Suriyelinin akibetinin belli olmadığı, Suriye halkına karşı en iğrenç suçların işlendiği ülkede zalim, gaddar ve diktatör bir rejimin devrilmesini talep eden bir davadır. Suriyeli devrimciler hala yola çıktıkları hedefteler. Ülke dışındaki muhalefet ise, devrimi, devrimcileri ve Esed çeteleriyle savaş alanlarındaki fedakarlıkları, Suriye meydanlarında özgürlük ve haysiyet sloganları atan, en iğrenç baskı, öldürme ve tutuklama yöntemlerine maruz kalan özgür insanları temsil etmiyor. Aksine, bu muhalefet bağlı oldukları ülkeleri temsil ediyor.”
Türkiye’nin Suriye devriminin grupları ve Suriye halkıyla yaptığı anlaşma ve dayanışmadan vazgeçme hakkına sahip olduğuna vurgu yapan Cuneyd, “Ancak devrimcilerle Suriye rejimi arasında bir uzlaşmayı dayatma veya Türkiye’deki Suriyeli mülteciler de dahil olmak üzere, Suriye konusunu Türk tarafların seçim öncesi kendi aralarında yatırım yaptıkları bir kart olarak kullanma hakları yoktur” dedi.