Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Uygur Kültürünün Yok Edilmesi ve Zorunlu Gözaltı Kampları – Soykırım Gerçeğinin İfşası

Japonya Uygur Derneği (JUA) tarafından 30 Mayıs 2025 tarihinde yayınlanan “Uygurların Tarihi, Kültürü ve Hayatta Kalma Mücadelesi: Unutulma ve Direniş Arasında” başlıklı yeni rapor, Çin hükümetinin işgal altındaki Doğu Türkistan’da devam eden geniş çaplı ve sistematik insan hakları ihlallerini, kültürel ve dini baskıları ve soykırım politikalarını bir kez daha gözler önüne serdi. Bu rapor, çok sayıda yeni bilgiye, tanıklığa ve sızdırılan hükümet belgelerine dayanarak hazırlanmıştır ve Uygur halkının karşı karşıya olduğu ciddi krizin gerçek doğasını anlamak için kritik öneme sahiptir

Japonya Uygur Derneği (JUA) tarafından 30 Mayıs 2025 tarihinde yayınlanan

Raporun giriş bölümünde Doğu Türkistan’ın kadim tarihi, coğrafi konumu, zengin kaynakları ve çok etnikli kültürü kısaca anlatılmaktadır. Ayrıca 20. yüzyıldan itibaren Çin yönetimi altında Uygurların milli ve dini baskılara maruz kaldığı, ekonomik ve demografik yapıda büyük değişiklikler meydana geldiğinden bahsediliyor. Raporda, son yıllarda Uygurları hedef alan gözetim, zorla çalıştırma, asimilasyon politikaları ve kültürel yıkım gibi gerçeklerin uluslararası toplum tarafından çeşitli soruşturmalar ve tanıklıklarla ortaya çıkarıldığı ve BM, çeşitli ülke hükümetleri ve uluslararası insan hakları örgütleri tarafından “ciddi insan hakları ihlalleri” olarak kabul edildiği vurgulanıyor.

Zorunlu Gözaltı Kampları Gerçeği Yoğunlaşıyor

Raporun 6. Bölümü “Zorunlu Gözaltı Kampları” gerçeğine geniş yer veriyor. Rapora göre Çin, 2017 yılından itibaren Doğu Türkistan’da büyük ölçekli zorunlu gözaltı kampları kurdu ve rapora göre en az 3 milyon Uygur ve diğer Müslüman Türk gruplardan insanlar bu kamplarda zorla alıkonuldu. Raporda ayrıca, bu kampların sayısı ve büyüklüğünün ortaya çıktığı ve yeni bilgilere göre, her ilçede en az 5 gözaltı merkezi bulunduğu ve bazılarının binlerce hatta on binlerce kişiyi tutabildiği belirtiliyor.

Rapor, kamplarda yaşananlara ilişkin ayrıntılar sunarak, tutukluların sıkı gözetim altında tutulduklarını, Çin Komünist Partisi ideolojisini ve Çinceyi öğrenmeye zorlandıklarını ve işkence, uykusuz bırakma, yiyecek kısıtlaması, prangaya vurma ve diğer fiziksel ve zihinsel istismar biçimlerinin günlük yaşamın bir parçası haline geldiğini belirtiyor. Rapor özellikle kadınlara yönelik cinsel şiddetin de günlük bir olay olduğunun altını çizerek, birçok kadın tutuklunun kamplarda gardiyanlar tarafından toplu tecavüze maruz kaldıklarına dair ifade verdiklerini belirtiyor. Bu tanıklıkların birbiriyle tutarlı olduğu ve uluslararası insan hakları örgütlerinin de bu tür durumları doğruladığı vurgulanmaktadır.

Okumadan Geçme  Dünya Uygur Kongresi Yarkent-İlişku Katliamı’nın 9. yılında şehidleri anıyor

Zorla Kısırlaştırma ve Organ Toplama Dehşeti

Raporda yer alan yeni bilgilere göre, kamplarda tutulan tüm kadınların zorla kısırlaştırıldığına, yumurtalıklarına ilaç konulduğuna ve yaşları beş ile kırk arasında değişen kadınlara zorla kısırlaştırma ameliyatı yapıldığına dair çok sayıda tanıklık var. Bu politikanın Uygur nüfusunu kasıtlı olarak azaltmak için kullanıldığı açıktır.

Raporda ayrıca kamplarda ölüm olaylarının arttığına dikkat çekiliyor. Bazı yaşlıların cesetleri dışında, cesetlerin ailelere verilmeyip yeni inşa edilen “ceset imha tesislerinde” yakıldığı ve organ kaçakçılığı için cesetlerden organ alındığına dair bilgiler olduğu belirtiliyor. Rapor, Kaşgar Havaalanı’nda görülen “İnsan Organı Taşıma Kanalı” ve “İnsan Organı Bağışı, Organ Nakli Havacılık Güvenliği Güvence Prosedürü” gibi tabelaların devletin insanlardan zorla organ aldığını kanıtladığını belirtiyor.

Kültürün Yok Edilmesi ve Kimlik Kaybı

Raporun 11. bölümünde Çin hükümetinin Uygur kültürünü yok etmeye yönelik politikalarına geniş yer veriliyor. Rapora göre, bu politika Uygurları zorla asimile etmeyi amaçlıyor. Erkeklerin sakal bırakması, kadınların ise peçe takması ve uzun etek giymesi yasaklanmıştır. İnsanların geleneksel etnik kıyafetleri zorla Çin kıyafetleriyle değiştirildi. Raporda camilerin büyük ölçüde yıkıldığı ve kalanlara da yukarıdan gözetleme kameraları ve Çin bayrakları yerleştirildiği belirtiliyor. Namaz kılmak ve oruç tutmak 18 yaşından küçükler, öğrenciler, memurlar ve diğerleri için yasak. “İslami” isimlerin verilmesi yasaklanmış ve zorunlu isim değişiklikleri uygulanmıştır. Raporda ayrıca Uygurların tarihi bağlarını koparmak amacıyla mezarlıkların tahrip edildiğinden de bahsediliyor. Yer isimlerinin Çince olarak değiştirilmesi de bu politikanın bir parçasıdır.

Okumadan Geçme  Savaş Bölgesine Mülteci Olarak Gitmek: Suriye'deki Uygurlar - Bir Uygur Görüşü

Entelektüelleri Hedef Alma ve Çocukları Ayırma

Raporun önemli noktalarından biri olarak, Uygur kültürünün korunmasında çok önemli bir rol oynayan aydınların kasıtlı olarak hedef alındığı belirtiliyor. Rapora göre, Nisan 2017’den bu yana yaklaşık 386 Uygur aydını “gözaltına alındı, hapsedildi veya zorla kaybedildi” ve bunlardan en az 5’inin gözaltındayken öldüğü doğrulandı. Raporda ayrıca 2014 yılında ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Nobel Barış Ödülü adayı ekonomist İlham Tohti örneği de verilmektedir.

Raporda en yürek burkan durumlardan biri olarak, ebeveynleri gözaltına alınan Uygur çocukların, yani “yetimlerin” zorla kreş, yatılı okul ve diğer tesisler gibi devlet denetimindeki kurumlara götürüldüğü belirtiliyor. Raporda verilen bilgilere göre, bu kurumlardaki çocuklara merkezi olarak Çince ve Çin Komünist Partisi ideolojisi eğitimi veriliyor. Bu politikanın “nesilleri ayırarak” Uygur toplumunun bütünlüğünü ve kültürel kimlik bağını koparmayı amaçladığı vurgulanıyor.

Yurtdışındaki Uygurlar da Gözetimin Nesnesi Oldu

Raporun 10. Bölümünde, Çin hükümetinin Uygurlara yönelik yüksek düzeydeki gözetiminin sadece Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurların özgürlüğünü bastırmakla kalmadığı, aynı zamanda yurtdışında yaşayan Uygurları da derinden etkilediği belirtiliyor. Rapora göre Çin hükümeti, yurtdışındaki Uygurları insan hakları aktivistlerini izlemeye ve bilgi sağlamaya zorlamak için aileleri rehin tutma yöntemini kullanarak Uygur toplumunu bölmeye çalışıyor. Raporda verilen örnekler arasında, İngiltere’ye kaçan bir Uygur’un ailesiyle irtibatını kaybetmesinin ardından polis müdahalesiyle görüntülü arama yoluyla iletişim kurabildiği ancak bu iletişimin de tamamen polis kontrolünde olduğu ve casusluk yapmaya zorlandığı belirtiliyor.

Okumadan Geçme  "Doğu Türkistan’da bir soykırım devam ediyor, Lüksemburg ve Dünya bunu bilmeli"

Raporda ayrıca Japonya’daki Uygurların Çin hükümetinin gözetimi ve tehdidi altında olduğu belirtiliyor. Japonya Uygur Derneği Başkanı Letip Exmet, “Çinli gibi görünen insanların” sokak etkinlikleri, tanıklık toplantıları ve hatta sergiler sırasında gizlice fotoğraf çektiğini ve polisin ifade özgürlüğünü bastırmak için Uygurların izlenmesine izin vermediğini belirtiyor.

Sonuç: Soykırımı Durdurma Çağrısı

Japonya Uygur Derneği tarafından yayınlanan bu yeni rapor, Çin hükümetinin Uygurlara yönelik politikalarının ulusal imhayı amaçlayan bir soykırım teşkil ettiğini bir kez daha açıkça ortaya koymaktadır. Raporda, zorunlu gözaltı kampları, kültürel yıkım, dini baskı, zorla çalıştırma ve denizaşırı Uygurlara yönelik baskıların bütüncül ve sistematik bir planın parçası olduğu vurgulanıyor.

Raporun sonunda, Çin hükümetinin “insanlığa karşı suç” işlediği belirtilerek, uluslararası topluma ve Japon hükümetine Çin’in eylemlerini kınama, kampları kapatma ve tüm tutukluları derhal serbest bırakma çağrısında bulunuluyor. Bu çağrıda, konunun Uygur ulusu için bir ölüm kalım meselesi olduğu uyarısında bulunuluyor ve bu sorunun çözülmesinin dünya barışı için de önemi vurgulanıyor.

Raporun tam sürümünü buradan görüntüleyebilirsiniz.