Orta Asya’nın en eski halklarından biri olan Uygurlar, uzun tarihlerindeki zengin miraslarıyla geniş çapta tanınmaktadır. Bu başyapıtlardan biri de, günümüze ulaşan binlerce ev resmine yansıyan, Uygurların mutluluklarının, üzüntülerinin, yaşama dair çeşitli dileklerinin yansıtıldığı resim sanatıdır. Özellikle 2000’li yıllardan sonra Doğu Türkistan’da giderek doruğa ulaşan baskı biçimleri Uygur görsel sanatlarına da yeterince yansımıştır.
Uygur Akademisi, Amerika Uygur Birliği, Uygur Hareketi, Uygur Araştırmaları Merkezi ve Dünya Uygur Kurultayı (DUK) ortaklığında düzenlenen “Uygur Sanat Sergisi” konulu tartışma toplantısının 4 Aralık’taki ilk günlük faaliyeti “Kominizm Kurbanları Müzesi”nde gerçekleştirildi. Toplantıda tam da bu miraslardan küçük örnekler gösterilerek, günümüzdeki Uygur soykırımı ve bu konudaki bilinci nasıl artırma meselesi noktasında tartışmalar yapıldı.
Toplantının ev sahibi, Harvard Üniversitesi’nde Uygurca öğretmeni Gülnar Aziz, bu konudaki durumlar hakkında kısaca bilgi verdi. Konuşmasında, Uygur bölgesindeki güzel manzaraların burayı dünyadaki en güzel yerlerden biri haline getirdiğini, bunu Uygur fotoğrafçı Ablikim Emet’in etkinlik alanındaki ekranda görünen fotoğraflarından çok net bir şekilde görebileceğimizi, ancak böyle güzel bir mekanda hâlâ devam eden kıyım ve zulümlerin bu duruma ağır bir karanlık getirdiğini özellikle vurguladı. Toplantı salonuna dönüştürülüp sergilenen yağlı boya resimlerden tanınan Uygur sanatçılar Ahmetcan Ahmet, Memetcan Cuma ve Gülnaz Tursun’un eserleri ise bu tür bir gerçekliği doğrulayan bir şekilde özel olarak göz önüne serildi.
Uygur Akademisi Başkanı Tıp Bilimleri Doktoru Rişat Abbas “Uygur Sanat Sergisi” konnulu seminerde konuşuyor
Sanatçı Ahmetcan Ahmet ve resimleri
Sanatçı Gülnaz Tursun ve resimleri
Sanatçı Memetcan Cuma ve resimleri
Çağdaş Asya siyaseti uzmanı ve Human Rights Watch’un Asya Savunuculuğu direktörü Sophie Richardson konuşuyor
Amerikan Uygur Derneği Başkanı Elfida İltebir konuşuyor
Dünya Uygur Kongresi (DUK) Başkan Yardımcısı Zümretay Erkin konuşuyor
Uygur Araştırmaları Merkezi Başkanı Abdulhakim İdris konuşuyor
Uygur Hareketi ve Dünya Uygur Kongresi (DUK) Yürütme Kurulu Başkanı Ruşen Abbas konuşuyor
Açılış konuşmasında Dr. Rişat Abbas, sergilenen yağlıboya resimlerin basit bir sanat eseri olmadığını özellikle vurguladı. Uygur Akademisi Başkanı, Tıbbi Bilimler Doktoru Rişat Abbas’a göre, bu resim eserleri, kendi döneminde Uygurların zengin manevi değerlerini ortaya koymakta, daha da önemlisi Uygurlardaki milli kimliği koruma ve zulme karşı durma iradesini yansıtmaktadır. Bu nedenle, hâlâ devam eden soykırımda bu gerçeği tanıma ve direniş ruhunu sonraki nesillere aktarma, bunun için somut adımlar atmak daha da önemlidir.
Ressam Ahmetcan Ahmet, Memetcan Cuma ve Gülnaz Tursun, ayrıca ayrı ayrı konuşarak kendi resimlerinde yansıttıkları içerikler hakkında toplantı katılımcılarına bilgi verdiler. Kazakistan’da doğup büyüyen ressam Gülnaz Tursun, anne ve babasının aile terbiyesinde kendisinden çok uzakta olan Uygur topraklarına olan sevgisini geliştirmiştir.
Şu anda Doğu Türkistan’da soykırım devam etse de bu konudaki tanıma ve anlayışlar yeterli olmadı, demek için daha çok var. Amerika hükümeti ve bazı batı parlamentoları bu durumu “soykırım” olarak ilan etse de buna karşı alınan somut adımlar pek az. Bu durum Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) çalışanı Brian Vogt’un açıklamalarında özel bir yer aldı. Onun görüşüne göre, Uygurların karşılaştığı gerçeklik, dünyanın diğer yerlerindeki insan hakları ihlallerine benzemiyor. Şu anda Uygurlar kültürel ve kimlik açısından yok olma kaderiyle karşı karşıya. Özellikle Uygur dilinin kaybolması doğal olarak Uygur kimliği, Uygur kültürü ve diğer alanlardaki yok oluşa büyük ölçüde yol açıyor. İşte bu durumda Uygur akademisinin Uygur dilini koruma yolunda ortaya koyduğu çabalar, özellikle Uygurca ders kitapları hazırlama, gençlere ana dil eğitimi verme, yaz dönemi ana dil kampı düzenleme gibi faaliyetler büyük öneme sahip.
Anadilin zorluklarından bahseden Drexel Üniversitesi profesörü Rebecca Kloss da Uygur dilini korumanın diasporadaki en önemli görevlerden biri olduğunu vurguladı. Ona göre, kültürü korumak için dilin korunması gerekir. Dil yeniden kurulduğunda, kültür de doğal olarak iyileşecektir. Bu nedenle, diasporadaki Uygurların evde bir Uygur ortamı oluşturmaları ve uygun okullarda Uygurca programlar kurmaları önemlidir
Uygur meselesini uluslararası alanda daha fazla tanıtmak mevcut acil hizmetlerden biri olarak değerlendirilmektedir ve bunun başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi nihayetinde politika belirleyicilere belirli bir düzeyde etki edecektir. İnsan hakları alanında uzun yıllar hizmet vermiş Dr. Sophie Richardson bu konuda duraksayarak, buradaki taktik meselesinin en önemli olduğunu özellikle vurgulamaktadır. Onun görüşüne göre, mevcut Uygurlar meselesini “Meselenin kökü nerede? Bu neden sizin için de önemli?” gibi sorulara cevap verme biçiminde tanıtmak, ayrıca hükümetlere ve politikacılara Uygurların şu anda ne tür talepleri olduğu konusunda soyut bir şekilde değil, somut talep biçiminde ifade etmek çok daha önemlidir. Ayrıca, Uygurlar meselesini anlatmada tek başına çalışmaktan iş birliği temelli faaliyetlere yönelmek çok daha verimli olacaktır.
Amerika Uygur Derneği’nin başkanı Elfidar İltebir, Sophie Richardson’a benzer bir görüşe sahip olup, onun fikrine göre, seferberlik ve bunun için kullanılan yöntemler doğru olduğunda iş verimliliği daha yüksek olacaktır. Ona göre, göç ortamında Uygur toplumunu seferber etmek için onlara Uygurların karşılaştığı soykırımın bir bütün haritasını göstermek, Çin’in neden soykırım yaptığı, Çin’in Uygurlardaki milli kimlik ve milli kültürü tehdit olarak gördüğünü açıklayıcı ve özlü bir şekilde ifade etmek gereklidir. Böylece, Çinlilerin gözünde “Doğu Türkistan’ın zenginliği ve coğrafi konumu, Çin devleti için hayati bir meseledir. Buradaki Uygurlar tamamen yok edildiğinde Uygur meselesi çözülmüş olacaktır” şeklinde bir anlayışı açıklamak, kamuoyuna kolektif hareket aracılığıyla güven duygusu aşılamak, bununla birlikte Uygur kimliğini canlı bir eğitim biçiminde gerçekleştirmek gibi adımlar atmak mümkündür. Bu nedenle bu alanda birçok zorluk ve güçlük olmasına rağmen bazı başarılar elde edilmiştir: şu anda resmi yasaya dönüşen iki proje bunun en canlı kanıtıdır.
Uygur savunuculuğu göçte işte bu tür zorluklar ve sıkıntılarla karşılaşırken “Uygurlar ile din kardeşi olan İslam ülkeleri neden bu konuda sessiz?” sorusu ortaya çıkıyor. Uygur Araştırmalatı Merkezi’nin müdürü Abdulhakim İdris’e göre, haber kaynaklarını tamamen kontrol eden İslam devletleri, Çin ile olan ekonomik ilişkilerinin sorunsuz olması için Uygurların karşılaştığı soykırım hakkında kendi halkına hiçbir bilgi vermiyor. İslam dünyasının büyük bir kısmı, hatta Çin’in Uygur bölgesinde “Kur’an-ı Kerim”i topluca yaktığından habersiz. Bu tür bir gerçekliği göz önünde bulundurarak, onlar Memtimin Buğra’nın “Doğu Türkistan Tarihi” adlı eserini ve bazı tanıtım materyallerini Arapça hazırlayıp İslam dünyasında dağıttılar.