DUK, sosyal medya platformu X’te yayınladığı bir bildiride, toplama kamplarında keyfi olarak alıkonulan Uygurların ağır ve insanlık dışı muameleye maruz kaldıkları üzücü hikayeleri detaylandırdı.
Hayatta kalanların ifadeleri, gözaltında tutulanların bağlama sandalyeleri, ağırlıklar, kukuleta veya göz bağı gibi yöntemlerle işkenceye maruz kaldıklarını ortaya koyuyor.
X’te yayınlanan açıklamada, “İlk yasal yasaklara, 1988’de BM İşkenceye Karşı Sözleşme’nin onaylanmasına ve 1990’lardaki resmi kampanyalara rağmen, Çin işkenceyi engellemek için somut önlemler almadı” denildi.
DUK ayrıca, polisin yargı üzerindeki etkisinin bu yasal güvenceleri zayıflattığı kalıcı bir sorunun da altını çizdi.
“Dışlama kuralı (işkence delillerini yasaklayan) ve videoya kaydedilmiş sorgulamalar gibi tedbirler mevcut olmakla birlikte, polisin yargı üzerindeki gücü nedeniyle çoğu zaman baltalanmaktadır. Bağımsız avukatlara, doktorlara erişim ve ailelerle iletişim gibi temel haklar sıklıkla reddediliyor” dedi.
Kongre ayrıca, gözaltı tesislerinde Uygurlara ve diğer Türk halklarına işkence etmek için zapturapt sandalyeleri (kaplan sandalyeleri), ağırlıklı bağlar ve kukuleta/ göz bağı gibi ekipmanların kullanıldığına dikkat çekti.
BM İşkence Özel Raportörü bu maddeleri doğası gereği zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı olarak tanımlamıştır.
Dünya Uygur Kongresi’nin açıklaması, Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerine ilişkin süregelen uluslararası endişelerin altını çizerek, bölgede zulümle karşı karşıya kalan Uygur ve diğer Türk halklarının kötü durumunun ele alınması için küresel dikkat ve ortak eylem çağrısında bulundu.