Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Tüm Yönleriyle Uygur Türkleri- Yücel Tanay

Yüce Tanay Uygurlarda Tarih,

Yüce Tanay

Uygurlarda Tarih, Hukuk, Uygarlık, Tıp, Tarım, Eğitim Gastronomi, Müzik ve Kültürel Yaşam

Uygur Türkleri, Türk tarihinde ilk yerleşik hayata geçen, Türk Milletinin ilk kültür ve medeniyetini şekillendiren ve modern anlamda Uygur – Türk devletini kuran çok kadim Türk boylarındandır.

Uygur adı Türkçe kaynaklarda, Orhon yazıtlarında ilk defa 716 yılındaki olaylar sırasında, Uygur İlteberi’nin ismi vasıtasıyla zikredilmiştir. Çin kaynaklarında Uygur adı Hui-hu, Hui-he, Wei-hu, Wei-wu gibi çeşitli şekillerde yazılmıştır.

Uygur adının anlamı ve etimolojisi

Uygur adının anlamı ve etimolojisi hakkında çeşitli görüşler vardır. Uygur’un manasının “şahin gibi hızla hücum eden, orman halkı”, “çukur” anlamlarında olduğu söylenmiştir. Gy. Nemeth’e göre Uygur adı, uy- “uymak, takip etmek” fiilinden türemiştir. Ebulgazi Bahadır Han da Uygurların adını “uymak, yapışmak” fiiline dayandırır. Kâşgarlı Mahmud’da ise, “kendi kendine yeter” manasında kullanıldığı anlatılmaktadır. Kelimenin genellikle Uy+gur şeklinde geliştiği, “akraba, müttefik” anlamında olduğu, On Uygur adının da “On Müttefik” anlamına geldiği yolunda açıklamalarda bulunulmuştur.

Çin kaynakları, Uygurların Kök Türkler gibi Hunların neslinden olduğu yolundaki haberlerde hemfikirdirler ve Kök Türkler gibi onların da kurttan türediklerini söylerler. Fakat bunun yanı sıra Uygurların ağaçtan türediklerine dair efsaneler de vardır. Uygurlara ait en eski kayıtların M.Ö. 176 ve 43 yıllarında Issık-Köl civarlarındaki kalıntılarda bulunduğu söylenmektedir.

Çin’deki Türk Tabgaç hanedanı sırasında Uygurlar Gao Che adıyla anılmışlardır. Daha sonra da, 5. yüzyılın ikinci yarısından sonra, Tölöslerin bir kabilesi olarak geçmektedirler. Bununla beraber İslâm coğrafyacıları, Tokuz-Oğuzlarla Uygurları eş tutmuşlardır.

Türk tarihinde ilk şehircilik, mimarlık, din ve kültürünün temellerini atmışlar aynı zamanda modern tarım yapmışlar ve İpeğin anavatanı Uygurların vatanı Doğu Türkistandaki Kaşgarın M.Ö eski adı ‘’Sera’’dır. Doğu Türkistan’daki Hotan bölgesi yabancı ve Çinli kaynaklar tarafından ipeğin üretim merkezi olarak anılmaktadır. Bugün bile Hoten ipeği çok meşhurdur. Uygurlar tarihi ipek yolunun ilk Kervancıları ve tüccarları olarak tarihe geçmişlerdir.

Uygurlar, Türk tarihinde ilk defa şehir ve kasabalar kurmuş ve ilk Türk mimari eserlerini inşa etmişlerdir. Şehir hayatı ve kültürünü başlatmışlar ve 18 harften oluşan ilk Türk alfabesi olan Uygur alfabesini icat etmişlerdir.

Uygur Türklerinde okur yazar oranı hayli yüksekti, Türeyiş ve Göç destanları Uygurlara ait olup, “Orta Oyunu” Uygurlardan gelmektedir

Gök tanrı inancını terk edip yabancıların dinine inanan ilk Türk topluluğudur. Bögü Kağan zamanında Mani dinine girmişler ve daha sonra Karahanlılar zamanında islam dinini kabul ederek Türk tarihinin en en güçlü ve en muhteşem devrini Türk Milletine armağan etmişlerdir.

Uygurlar’da Tarım Bir Su Mühendislik Harikası Olan Karizler Uygurların Buluşudur

Uygur Türklerinde hayvancılık, çiftçilik, bahçecilik ve el sanatları tekniği hayli gelişmiştir. Uygurlar sulama kanaları açarak, buğday, mısır, pirinç, bezir, nohut gibi tahılları ekmekte üzüm, dut, armut (neşput), nar, inci, kaysı, karpuz, kavun ve ceviz gibi meyveları yetiştirmişlerdir. Kendir ve pamuk gibi endüstri bitkilerini yetiştirmek suretiyle bunlardan kumaş dokuyup giyinmişlerdir.Tarihi kaynaklara göre Tarım havzasında üzüm 3 bin yıl önceden yetiştirilmeye başlanmıştır.

Türkiye Türkçesine Uygur Türkçesinden geçen “Turfanda sebze” teriminin kaynağı binlerce kilometre uzaktaki Gobi Çölü’nün ortasında bulunan bu vahaya dayanıyor. Burası Çin işgalindeki Doğu Türkistanın Turpan bölgesidır. Türkleri, Doğu Türkistan’ın Turfan bölgesinde ‘Kariz’ adı verilen günümüzde de büyük bir ilgi ile karşılanan bir su mühendislik harikası olan yer altı su kanallarını inşa etmişlerdir. ‘Turfan Karızları!’ diye adlandırılan bu yer altı su kanalları Uygur Türklerinin dünya medeniyetine çok önemli ve en büyük hediyesidir . Uygur-Turfan Karız Su Kanalları Doğu Türkistanda Turfan bölgesinde yapılmış yeraltı su şebekesi sistemidir. Dünya uygarlık tarihinin en önemli buluşlarından biridir. Uygurlar, bugün ekstansif yanı Modern teknikler kullanılarak tarım yapmışlardır.

Akupunktur Tedavi Yöntemi Uygurların Buluşudur

Uygurlar, bilimsel anlamda tıpta birçok yeniliğe imza atmıştır. Akupunturu tarihte ilk olarak keşfeden ve uygulayan UYGUR TÜRKLERİ’dir. Çinliler ise daha sonra bu tıbbı tedavi yöntemini Uygurlardan öğrenerek geliştirmişler ve bugünkü modern tedavi yöntemi haline getirmişlerdir. Akupunktur, yaklaşık 5 bin 300 yıllık bir geçmişe sahiptir. İç Moğolistan’da Duo Lun Qi harabelerinde, 1963 yılında yapılan kazılarda, taştan yapılmış akupunktur iğnesi bulunmuştur. Arkeologlar ve tıp tarihi uzmanları, günümüzden 4 bin yıl öncelerine ait olduğu düşünülen, yeşim taşından yontulmuş ve uçları sivriltilmiş bu taş iğnenin ilk akupunktur iğnesi”Bianshi” olduğu konusunda hemfikirdirler.

Yapılan incelemelerde bu taş iğne üzerinde bulunan yazıların, eski Uygur Türklerine ait olduğu tespit edilmiştir. Doğu Türkistan’da Turfan Şehrinin yakınlarındaki Eski Uygur başkenti olan İdikut’da, Uygur harfleriyle yazılmış, vücuttaki akupunktur noktalarını gösteren resimlerin yer aldığı yazıtlar bulunmuştur. Ayrıca M.S. 50. yıla ait olduğu düşünülen 2 bronz heykel de bu konudaki görüşleri desteklemektedir. Bu 2 bronz heykelin, Çinlilerden daha çok Uygur Türklerine benzemesi ve o dönemde bronz’a şekil verilebilen tek medeniyetin sahibinin Uygur Türkleri olması, akupunkturun ilk olarak Uygur Türklerince uygulandığını ve eğitiminin verildiğinin kanıtıdır. Geleneksel ve tarihsel Uygur Tıbbı(Ananevi Uygur Tıbbı) Uygur Tababetinde Dört Etken, Dört Durum, Dört Mizac ve Dört Sıvı (Kan, Balgam, Safra ve Sevda) nazariyesi vardır. İşte bu Dört Tadu (Madde) ‘dan ibaret olan ilkel maddecilik düşüncesi temelinde oluşturularak hastalıkların teşhisi ve tedavisi için dayanak sağlanmıştır. Günümüzde Uygur Tababeti, batı tıbbından farklı bir felsefe sayesinde Vitiligo (Samyeli) hastalığı gibi tedavisi zor birçok hastalıkta büyük yeniliklere damgasını vurarak tıp dünyasının dıkkatini çekmektedir. Kursi İmsak, Kursi İpar gibi etkili ilaçları 1997’den itibaren Amerika, Japonya ve Singapur piyasasında yerini almıştır. Uygur tababetine ait 202 çeşit ilaç Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Farmakopisince (İlaç Rehberi) resmen onaylanmıştır.

Uygurlarda Müzik Hastalıkların Müzikle Tedvi Yöntemi Bir Uygur Buluşudur

Bugün insanlığın kültür sanat tarihinde Küy(müzik),Yır( Şarkı) ve Öleng(Dans) en mükemmel birleşimi olan klasik uygur 12 makamı Uygur Mugamları Unesconun dünya kültürel mirası listesindedir.

Uygurlar, hastalıkların tedavisinde müzikle terapi yönteminide kullanmışlar. 3 bin yıl önce Gök tanrı dinine mensup olduğu çağlarda Kam, Pirhon ve Bahşılar kapalı bir mekanda yakılan büyük bir ateş kümesinin etrafında hastaları diğer insanların yardımı ile ateşin etrafında döndürerek ilahiler ve şarkılar söylemek ve dans etmek sureti ile hasta tedavi seansları ve merasimleri icra ederlerdi.

Uygurlar islamiyeti kabul ettikten sonra Bakşilar aynı şekilde hastaları ateşin etrafında döndürerek yüksek sesle Kur’an kiremden ayetler kıraat ederek, Naat Şerifler,Mevlütler ve kasidele okuyarak ve Ahmet Yesevi Hazretlerinden Hikmetler okuyarak tedavi etmeyi sürdürmüşlerdir. Bu tedavi yöntemine ise,”Pir Oynatmak” adını vermişilerdir.

Okumadan Geçme  Doğu Türkistan’ın tarihsel hafızası dijitale aktarıldı

Uygurlar , Müslüman olduktan sonra İmam Buhari, İmam Tirmizi, İbn-i Sina, Ebunasril Farabi, Fergani, Zimahşeri, Sekkaki gibi büyük Türk İslam alim ve bilginlerinin eserleri ile İslam Dünyasının kütüphanelerini zenginleştiren, dünya bilim adamlarının ufkunu ve zihnini açmış ve onlara doğru ve bilim yolunu göstermişlerdir.

Uygurlarda Hukuk

Uygurlar, Kamu hukuku ve özel hukuk alanında kendilerine özgü bir sistem kurmuşlar, Trampa, Kıra, vasiyet, faiz, yarıcılık, özel sözleşme benzeri birçok ticaret ve hukuk kavramını kullanan Uygurlar, oldukça basit nitelikte de olsa pasaport ve vize uygulamaları hayata geçirmişlerdir. Uygurlar ise ödeme aracı olarak Böz (mühürlenmiş kumaş) madeni para, altın, gümüş ve bakır paraların yanında Çavadı denen kâğıt parayı da kullanmışlardır.

Uygur Gastronomisi (Uygur Mutfak Kültürü)

Uygur Türklerinin yemek çeşitleri kesin olarak bilinmemekle beraber 150 den fazla olduğu bilinmekledir.Bu 150 çeşit yemeği aşağıdaki gibi 6 grupta toplaya biliriz :

1 – Hamur yemekleri

2- Pirinç yemekleri

3- Et yemekleri

4- Kabak yemekleri

5- Yumurta yemekleri

6- Sebze yemekleri

Uygur mutfağı hakkında Türklerin ilk yazılı belgesi niteliğindeki Divan-u Lugatı’t Türk’te Uygur yemekleri hakkında kayıtlı ilk bilgilere rastlamak mümkündür. Günümüzde dahi Uygur Türkleri’nde kullanılan Tokaç (Tandır’da pişirilen bir çeşit ekmek türü) Kövşek (Mayalı Hamurdan yapılan ekmek türü) Kömeç (Ateş külünde pişirilen ekmek türü) Katlıma (Katmer) ve çörek gibi ekmek çeşitleri Göşnan, Piti Mantı, Etli Uygur Pilavı, Tügre, Uygur Şiş Kebap gibi uygur yemekleriyle Markopolonun bir Uygur yemeği olan leğmeni 1400 senesinde ülkesine italyaya Doğu Türkistan’dan taşıdı ve o yıllardan bu güne bu yemek italyan makarnası “spagetti” olarak biliniyor.. Halbuki Bu yemek Uygur yemeğidir. Ayrıca 1980 yılında Kaşgar’da mumyalanmış bir kadın cesedinin başucunda taşa dönüşmüş halde bulunan iri birkaç mantı ve birkaç Cucurenin yer alması Uygur yemeklerinin 6000 yıllık bir geçmişi olduğunu gözler önüne seriyor.

9 çeşit leğmen (makarna) yemeği vardır. 8 çeşit mantı (et mantı, kebab mantı, maşalı mantı, cüsey mantı, büdüne mantı) vardır.

4 çeşit pilav vardır, (etli pilav, kıymalı pilav, bette pilav, üzüm yaprağına sarılı kıymalı pilav) Ganfen ( Bette). Pilav, soyla, şova guruc, kaşkap … arasından pilav’in (etli pilav veya havuçlu pilav)

Uygur Türklerinde Din

Uygurlar, eski Türk dini Göktangrıcılık, Manizm, Budizm, Nesturi Hristiyanlık ve en son İslam dinini kabul etmişlerdir.

Bögü Kağan zamanında girdikleri Manihaizm dini iyi ata binen, iyi ok atan Uygur Türklerini yozlaştırmak, onların milli ve manevi değerlerini çökertmekten başka hiçbir işe yaramamıştır. Mani Dini: Avlanmayı, et yemeyi ve savaşmayı yasaklayan bir dindi. Aynı zamanda Mani dini şehirli ve bir tüccar dini idi. Bu yüzden Uygurları yerleşik hayata alıştırmış ve savaşçı özelliklerini kaybettirmiştir.

Uygurlar arasında Mani rahiplerine «MOÇAK» ismi verilmiştir. Mani dininin bazı rahipleri bazen birkaç sene hiç yerlerinden hareket etmezlerdi. Bazıları ise bu dini yaymak için durmadan geziyorlardı.

Uygurların Mani dini terimlerini Uygur Türkçesine çevirmeleri onlarda yüksek bir ulus bilincinin olduğunun göstergesidir.

Manizm sonrası girilen Budizm (Burkancılık)le Uygur Kağanları Buda’nın köhne akideleri ile Uygur Türk boylarına yeni bir nefes vermek istiyorlardı. Bu Uygurlar için inanç anarşisine giden yolu bütünüyle açmış ve beklenen dini huzur ve barış bir türlü temin edememiştir.

Uygur Türklerinin Nasturi Hristiyanlığa girmesi Büyük Türkistanda Nasturi oldukları bilinen ilk göçebe Türk kabileleri Kereitler ve Öngütlerdir. Uygurlar arasında Nasturiliğin yayılmasında bu Türk kabilelerinin büyük etkisi olmuştur. Hatta Kereitler, Hristiyanlığı Moğol hanının Sarayına ve ailesine kadar yaymayı başarmışlardır. Mangu, Kubilay ve Hülegü hanların annesi Kereit prensesi olup aynı zamanda gayretli bir Nasturi Hristiyan idi.

Din konusunda oldukça hoş görülü olan Uygurların, Budizm ve Maniheizmin yanı sıra Nesturi Hristiyanlığı benimsemiş oldukları bilinmektedir. Hatta bugün Diyarbakır Keldanileri piskopos kütüphanesinde Garatu-Uriyang (Hristiyan Uygurlar) padişahının kız kardeşi Orangul Sultan için yazılmış Süryanice el yazması İncil sayfaları bulunmaktadır.

6. yüzyıl ortalarında eski Uygurlar arasında Nasturî Hristiyanlık müritlerinin olduğu bilinmektedir. Tang sülalesi döneminde (635’te) Nasturi rahibi Alopen, İran üzerinden Çin’in eski başkenti Chang’an şehrine gelmiş , Nasturilik Doğu Türkistan topraklarında yayılmaya başlamıştır. Daha sonraki yıllarda ise, Nasturilik Koço (bugünkü Turfan) bölgesinde de etkili olmuş ve Yüen sülalesi döneminde genişleyerek Kaşgar, Yarkent, Kumul, Turfan, Urumçi, Hoten, Kuça ve Bariköl gibi bölgelerine kadar de yayılmıştır.

Uygur Türklerinden Nasturi olup Patrikliğie kadar yükselenler bile vardır. Bunlardan Rabban Sauma ile Marcus adlı iki Uygur Türk’ü Her ikisi de vaftiz edilirken aldıkları Hıristiyan adları ile kayıtlara geçmiştir. Bu iki Türk, Kudüs’e gitmek için yurtlarından ayrılırlar. Erbil, Sinjar, Cizre ve Mardin’de bir süre dolaştıktan sonra Musul’da iki yıl Hıristiyanlık eğitimi alırlar. Nedendir bilinmez Kudüs’e de gidemezler. Marcus, 1280 yılında “Mar Yahballaha” unvanı da verilerek bugün Çin’in kuzeyinde yer alan Kathay ve Wang bölgelerine metropolit olarak atanır.İki arkadaş -Markus (yeni adıyla Mar Yahballaha) ve Rabban Sauma- gerisin geriye Türkistan’a doğru yola çıktıktan kısa bir süre sonra görevdeki Nasturî patriği ölür. Bunun üzerine geri dönen iki arkadaş Bağdat civarında yeni patriği seçmek için toplanan kilise kuruluna (konsey) katılır ve burada kurul üyeleri (konsil) tarafından Marcus yani Mar Yahballaha patrik seçilir.Dicle kenarındaki -adını Makedonya Kralı İskender’in komutanlarının birinden alan- Seleucia antik kentinde bulunan Mar Koka Katedralinde 1281 yılında düzenlenen ve Kudüs, Semerkant, Tangut (Çin) Nasturî metropolitlerinin de katıldığı bir törenle görevine başlayan Marcus yani Mar Yahballaha 1317’de ölünceye kadar otuz altı yıl boyunca Nasturî patriği olarak görev yapar.

Nasturilik, Uygurlar arasında uzun bir süre etkili olmuştur. Nitekim 13. yüzyılda ipek Yolu’yla merkezi Asya’ya seyahat eden Marco Polo, uğradığı hemen her yerde Kaşgar ve Yarkent’te Nasturilere rastladığını belirtmektedir.

Nasturilik, Uygurlar arasında uzun bir süre etkili olmuştur. Nitekim 13. yüzyılda ipek Yolu’yla merkezi Asya’ya seyahat eden Marco Polo, uğradığı hemen her yerde Kaşgar ve Yarkent’te Nasturilere rastladığını belirtmektedir.

Nasturilik ,Uygur resim sanatını da büyük oranda etkilemiştir. Nasturiliğin yayılmasıyla birlikte, batının resim sanatı Uygurlar arasında yayılmış ve batının resim sanatı örnek alınmıştır.

Uygurların İslam Dinini Kabul Etmeleri

Uygurların, İslamla tanışması 840’l i yıllarda başlar.932 yılında Karahanlılar döneminde. Karahanlılar devletinin pernslerinden ve Karahanlı Hükümdarının Ovey oğlu Satuk Buğra .Bir gece rüyasında peygamberimizi görür ; Peygamber Efendimiz kendisini İslama davet eder.Sabah uyandığında de Müslüman olur.Abdülkerim ismini alan Satuk Buğra . Kaşgar’da bulunan 300 Budist tapınağını Camiye çevirir.Daha sonra Tarım bölgesindeki Uygur şehirlerine seferler düzenler ve bu bölgelerın de Müslüman olmalarını sağlar. Bu dönemde Türkistan’daki’ Türk kavimlerinin büyük bir kısmı İslam dinini kabul ederek “İslam Medeniyeti” içerisinde bütünleşmişlerdir. Bununla beraber Uygur Medeniyeti İslam Medeniyeti ile birleşerek “Uygur İslam Medeniyeti” adı verilen tarihi gelişme süreci başlamıştır. Bu dönemde Kaşgar şehri Karahanlı sülalesinin dini,siyasi ve kültürel bir merkezi olarak tarihe geçmiştir.

Okumadan Geçme  Yahudi yerleşimci terörist Filistinli küçük çocuğu taciz ederken yakalandı

Satuk Buğra’nın İslam’ı kabul etmesinin ardından 932 -1216 yılları arasındaki dönem Doğu Türkistan’ın altın devri olarak bilinir. Medreseleri ve öğretim kurumları ile ünlenen Türkistan, bu dönem boyunca dünyanın dört bir yanından gelen öğrencileri misafir etmiş, tarihe yön veren devlet ve bilim adamları yetiştirmiştir.

Uygur Türkleri Eğitim ve Bilim’de de Öncü Rol Oynamışlardır

Karahanlılar döneminde “İkinci Buhara” olarak anılan tarihi şehir Kaşgar’daki “Hanlık Medresesi” Saciye Medereseleri, “Eydgah Medresesi”, “Oda Aldı Medresesi”, “Beglik Medresesi”, “Çarsu Medresesi” ve “Meyve Pazarı Medresesi” gibi yüksek bilim ve eğitim kurumları bu devirde kurulmuş ve günümüzee kadar gelen bilim yuvalarıdır. Bunlardan Kaşgar’daki yüksek öğretim konumunda olan “Saçiye Medresesi”, ”Hamidiye Medresesi”, “Mahmudiye Medresesi” gibi medreseler, yalııız Uygur Türkleri’nin değil, Türk-İslam aleminin de önemli kültür ve eğitim merkezlerinden biri olarak kabul edilir

Uygurlarda Dil, Edebiyat ve Kültür

Dil anlamında Uygur Türkçesi Altay dil grubunun “Hakaniye” koluna mensuptur.İslamiyet öncesi Uygur edebiyatı Mani dini ve Budizmin etkisindedir.

Manizm dönemi Uygur edebiyatının en önemli eserleri Huastuanift: Maniheizm’in öğretileri çerçevesinde yazılmış bir tövbe ve dua kitabıyla Irk Bitig: adlı 930 yılında ve Köktürk harfleriyle kaleme yazılmış olan(Fal Kitabı), Manizm etkisinde yazılmış önemli bir metindir. İçinde dine ait unsurlar bulunmakla beraber dinî bir eser değildir; bir fal kitabıdır.

Budizm dönemi(Burkancılık) dönemi yazılan Kalyanamkara Papamkara, Altun Yaruk ve Sekiz Yükmek adlı eserler, Budizm’i anlatan dinî metinlerdir.

İslamiyet dönemi Uygur edebiyatı Eski Türk edebiyatının en değerli eserleri olan Divanû Lûgat-it Türk, Kutadgu-Bilig, Atabet-ül Hakayık… gibi altın kitaplar Türkçe’nin bu lehçesi ile yazılmıştır. . Türk tarihindeki en önemli şairlerden Alî Şîr Nevâyî’nin Çahardivan’ı, Hemse’si, Kaşgârlı Mahmud’un “Divan-i Lügatit Türk”ü, Yusuf Has Hacip’in Kutatgu Bilig adlı eserleri bu dille yazılmıştır. İmam-ı Ebü’l-Fütuh Abdülgafur’un Tarih-i Kaşgar(Kaşgar’ın Tarihi) adlı çalışmaları bu dönemin en önemli yapıtlarıdır. Uygur Türklerinin tarihte yarattığı parlak medeniyetler ve dünya medeniyet hazinesine yaptığı katkıların hepsi Uygur Türkçesi’nin gücüyle olmuştur.

Uygur Türklerinde Yazı ve Alfabe

Eski Türklerin yazıda kullandıkları ikinci millî alfabe Uygur alfabesidir.

Uygur yazısı, sağdan sola doğru yazılırdı. Alfabede 18 harf vardır ve harfler genellikle birbirleriyle bitiştirilir.

VIII. yüzyılın ilk yarısında kullanılmaya başlamış, öteki Türk kavimleri arasında da yayılmıştır. X. yüzyıldan itibaren yerini Arap alfabesine bırakmakla birlikte hemen önemini kaybetmedi.

Moğol hakimiyetinin kurulmasıyla (XIII. yüzyıl) yeniden canlanmış, uzun süre Moğolların resmî yazısı olmuştur.

Uygur Türklerinin Buluşları

Matbaa, Karataş (kurşun kalem)

Kağıt ve baskı tekniği Uygurlarca bilinmekte idi. Baskı tekniğini (matbaa) ilk kullananların Çinliler olduğu görüşü yanında, bir kısım araştırmacılar da matbaanın ilk önce Uygurlarda kullanıldığı görüşündedirler.Uygurlar hareketli harfleri icat edip.tahta harfli matbaayı kullanmışlardır

İnsanlık yazı yazmak için kuşkanadı kullanırken Uygurlar, ağaç çubuk içine odün kömürü yerleştirerek ‘’karataş’’ denen kurşun kalemi keşfetmiş,bu kelime Rusçaya’’ karındaş’’ diye geçmiş hala kullanılmaktadır.

Dünyanın çeşitli bölgelerinde insanlar hayvan derisi, papirüs veya bambu ağaçlarına yazı yazarken, Uygur Türkleri samandan kağıt üretmeyi başarmışlardır. ‘’Hotan Samanı’’ tabiri buradan gelmektedir.

Matbaanın, batıya yayılmasında Uygurların büyük rolü olmuştur. ( Avrupa, Moğollar aracılığı ile XIII. yüzyılda Uygur baskı tekniğinden haberdar olmuştur.) Gutenberg matbaanın mucidi değil sadece geliştiricisidir.

Uygurlar, Avrupa’dan yüzyıllar önce kağıdı biliyorlardı. Kağıdı, önce Araplar, VIII. yüzyılda ele geçirdikleri esirlerden öğrendiler ve Semerkant’ ta bir kağıt imalathanesi kurdular. Kağıt, XI. yüzyılda Arap fetihleriyle İspanya’ya, dolayısıyla Avrupa’ya yayılmıştır.

İslam öncesi Uygur Türkleri Tarihine Genel Bir Bakış

Tarihçi Jean Paul Rouxa göre Uygurların soyları, Hiong-Nular’ın [Hunlar] ardılları olan Kao-Kiu Ting-Lingler’e (ya da Tö-Lolar, Tie-Lolar) kadar dayanmaktadır. Bilinen ilk Uygur Devleti, 744’te Kutluk Kül Bilge Kağan tarafından kurulmuştur. 840 yılına kadar (yaklaşık 100 yıl) hüküm süren Uygur Devleti’nin sınırları; kuzeyde Baykal Gölü’nün kuzeyinden güneyde Tibet ve Çin Seddi’nin güneyine, batıda Seyhun (Siri Derya) Nehri’nden doğuda Mançurya’ya kadar uzanmaktaydı. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsu üzerinde bulunan ve tarihte kurulmuş on altı Türk devletini temsil eden onaltı yıldızdan birisi de Uygur Devleti’ne aittir. Bu ilk Uygur Devleti, 840 yılında Kırgızlar tarafından yıkılmış ve bünyesinden üç ayrı Uygur kökenli devlet çıkmıştır: İdikut (Turfan) Uygur Devleti (840 – 1275), Kensu Uygur Devleti

İslamiyet Dönemi Uygur Tarihi

Uygurlar, Karluk Türkleriyle birleşerek (870 – 1213) ’de Karahanlı Devletini kurdular. Bu devletin sınırları Batı Türkistan’ın Yedisu, Seyhun Fergana bölgeleriyle, Doğu Türkistan’ın Cungarya, Yarkent, Taklamakan çölü, Talas, Çu, Kaşgar bölgelerini kapsıyordu. Daha sonra doğu ve batı diye ikiye ayrılan Karahanlılar devletinin batı kolu 1133’te, Doğu kolu da 1221’de Karahıtaylar tarafından yıkıldı.

Uygurlar, Moğollar, Kartuklar ve Türkeşler birleşerek 1209’da Karahıtay’ların hakimiyetine son verdiler. Bu defa ismen Cengiz Han’a tabi, fakat hakikatte müstakil olmak üzere Doğu Türkistan’ın kuzey bölgesinde Uygurlar, güney bölgesinde Doğlatlar ismiyle, birer devlet kuruldu. 1514 senesinde Doğu Türkistan’da hakimiyet Doğlatlar’a mensup Saidiye’lere intikal etti. Merkezi Yarkent olanKaşgar ve Hoten bölgesinde Saidiye devletini, 1679’dan itibaren merkezi Kaşgar olan Orta doğu orjinli Hocaların Mezhep ağırlıklı saltanatı takip etmiştir.

Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını kalıcı olarak yitirmesiyle sonuçlanacak olan olaylar zinciri, bu devletin kurulmasıyla başlar. Seidiye Devleti, kurulmasından itibaren Hocalar’ın etkisi altında kalmıştır. 1674’e gelindi- ğinde ise Aktaglık ve Karataglık Hocaları’nın çekişmeleri doruğa ulaşmış ve Aktaglık Appak Hoca’nın V. Dalay Lama ve Kalmuklar ile yaptığı ittifak sonucunda Seidiye Devleti yıkılmıştır. Seidiye Devleti’nin Kalmuklar tarafından yıkılmasından sonra, 1759’daki Mançu-Çin istilasına kadar sürecek olan Hocalar Dönemi başlamış olur. Bu dönemin günümüze yönelik en büyük etkisi, Aktaglık ve Karataglık Hocalar arasındaki zaman zaman birbirlerine karşı Çin ve/veya Kalmuklarla ittifak yapacak kadar ileriye giden iktidar çekişmesinin, Doğu Türkistan’ı zayıflatması ve ülkeyi Çin’in istilasına açık hale getirmesidir.

Okumadan Geçme  Uygur Hareketi Uluslararası Topluma, Çin'i Soykırımdan Sorumlu Tutma Çağrısında Bulundu

Uygurların Anadolu’da Kurduğu devlet : Eretna Beyliği

Anadolu Büyük Selçuklu Devletinin zayıflayarak dağılması sürecinde İlhanlı Devletinde bir Üst rütbeli komutan olan Uygur Türkü,Alaattin Eretna Bey Kayseri Merkezli olarak Orta Anadolu’da sınırları en geniş olan Eratna Beyliğini kurmuştur. Alattin Eretna Bey halen Kayseri’deki türbesinde (Köşk Medresesi içinde bulunmakatadır.) ebedi uykusunu uyumaktadır. Uygurlar, Göktürkler devrinde Orhon bölgesinin yukarı Selenge ırmağı dolaylarında yaşamışlardır. Uygur Türkleri On boydan meydana gelmiş olup, onun için On Uygur şeklinde de anılmışlardır. Uygurlar’ın başlarındaki idareciler, elteber (İltebir) unvanını taşıyorlardı .

Doğu Türkistan’a Yönelik İlk Mançur-Çin İstilası

Doğu Türkistan’da çıkan dahili kargaşalıklardan faydalanan Mançu sülalesi idaresindeki Çinliler 1757-1759 arasında Doğu Türkistan’ın kuzey bölgesini 1760’da da güney bölgesini fiilen zapt ve işgal ettiler.

1750’de Çin işgali başlamış ve 1862 tarihine kadar sürmüştür. Bu süre içinde Doğu Türkistan’da 42 isyan hareketi olmuştur.

Osmanlı Devletine Bağlı Kaşgariya İslam Devleti

1863’te Mehmed Yakup Bey, Kaşgar merkez olmak üzere devlet kurmayı başarmıştır. Bu devlet Abdülaziz’den istedikleri yardımı almışlardır. Mehmed Yakup Bey, en büyük desteği ise II. Abdulhamid tarafından görmüştür.

Desteğe rağmen kurulan devlet uzun ömürlü olamamıştır. Yakup Bey’in 1877 yılında vefat etmesi üzerine Çin hemen Doğu Türkistan’a saldırmıştır. 18 Mayıs 1878’de Doğu Türkistan’ın tamamını işgal etmiştir. 18 Kasım 1884’te Çin imparatorunun emriyle 19. eyalet olarak Şin-cang (Xin Jian “Yeni Toprak”) adıyla doğrudan İmparatorluğa bağlanmıştır.

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti (1933-1937)

1931 yılında Kumul kentinde bağımsızlık mücadelesi neticesinde bölgedeki Çinlilere karşı zafer kazanılmış ve 12 Kasım 1933’te Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulmuştur.Hoca Hacı Niyaz cumhurbaşkanı ilan edilmiştir.

Rus-Çin rekabetinden dolayı isyana destek veren Rusya daha sonra kendi egemenliğindeki Türklere (Batı Türkistan) kötü örnek olacağı korkusuyla isyan sonrasında Çin’e destek vererek kurulan devletin yıkılmasına yardımcı olmuştur.

Doğu Türkistan Cumhuriyeti (1944-1949)

Mücadele devam etmiş, 1944 yılında Gulca’da Çinlilere karşı yine galip gelinmiştir. Ayaklanmaya destekleyen Rusya, Gulca’da 1944 yılı Ekim ayında Şarkî Türkistan Cumhuriyeti’nin kurulmasına yardımcı olmuştur. Gulca, Tarbagatay ve İli şehirlerini içine alan bu cumhuriyet bölgedeki Çin kuvvetlerini yenmiştir. Ancak Rusya bu hızlı gelişmelerden korkup bu Cumhuriyetin yöneticilerini Çinliler ile anlaşmaya zorlamışlardır. 1946 yılında iki hükümet arasında 11 maddelik bir metin imzalanıp birleşik hükümet kurulmuştur. Böylece bu devlet de Rusya’nın olumsuz tutumu neticesinde ortadan kalkmıştır.

Doğu Türkistan Mao Önderliğindeki ÇKP.Ordusu Tarafından İşgal Ediliyor

Bu arada Mao Çin’e hâkim olmayı başarmıştır. 1949 Eylül’ünde Doğu Türkistan’daki Çin birliklerinin komünist Çin hükümetine bağlılıklarını bildirmelerine üzerine Çin hiçbir askeri güç kullanmadan Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir.

Çin’in isim değişikliği yaparak bölgenin Türklüğünü inkâr etmektir. ‘Böl ve yönet!’ taktiği çerçevesinde Doğu Türkistan’da yaşayan halkı 13 millete ayırarak bunlar için 10 ayrı muhtar bölge oluşturan Çin; Uygur, Kazak, Kırgız, Tatar ve Özbekleri ayrı milletler olarak tanımlamıştır. Bölgeye ‘Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’ denmesine karşılık Doğu Türkistan kendi kaynaklarının Çin anakarasına taşınmasına engel olamamaktadır. Uygur Özerk Bölgesi Komünist Parti komitesinin yürütme organı daimi komitesinin 15 üyesinden sadece 3’ü Uygurken bu üyelerin idarî yetkileri yoktur.

Çin sömürgeciliğine karşı Uygurlar 60 den fazla ayaklanma çıkarmışlardır,Kaşgar,Turfan.Barın Gulca Urumçi ayaklanmaları Çin emperyalizmine karşı yapılan ayaklanmalardır. Hem listeyi uzatmak hem de ayaklanmaların tarihini daha geriye götürmek mümkündür.

Günümüzde Doğu Türkistan Ve Uygur Türklerinin Durumu

Uygurların,bugün nüfusları büyük Çin katliam ve soykırımlarına rağmen 35 milyonu geçmektedir,büyük çoğunluğu %99’dan fazlası Sünni Müslümandır,yalnızca Çinin Kansu bölgesinde yaşayan’’ Sarı Uygurlar’’ Budisttir, sayıları 20 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.Ulusal başlıkları ‘’Doppadır’’ Geleneksel yemeklerinin başında tandır ekmeği “Nan”gelir. Uygur erkeklerinin bayıla bayıla yediği Legmen de bu hamur işlerindendir. Anavatanları Doğu Türkistan(Uygur özerk bölgesi) dışında Batı Türkistanda,Kazakistan,Kırgızistan,Özbekistanda…önemli sayıda Uygur kökenli Türk vardır.Ayrıca Türkiye, Suudi Arabistan, Pakistan, Afganistan, Avrupa ülkeleri, Avustralya, Kanada ABD’de Uygur nufüsu bulunmaktadır.

Bugün 2-3 milyona yakın Uygur Türkü Çinin Nazivarı toplama kamplarında esir ağır işgenceler altında.Toplama kamplarında olan ailelerin Çocukları Çin devletine bağlı ‘’Melek Yuvaları’’ denen kreşlerde Çin kültürü ,dili asimilasyonuna tutularak Çinlileştiriliyor.Genç Uygur kızları zorla Çinli erkeklerle evlenmeye zorlanarak iffeti kirletiliyor. Uygur ailelere Çinli erkekler yerleştirilerek aile mahremi bozuluyor.

Çin işgal yönetimi George Orwellist uygulamaları Doğu Türkistanda da uyguluyor. Çin işgal yönetim Orwellyan toplum” yaratma ideasındadır.Orwell’in distopya örneği olarak kaleme aldığı “1984” romanındaki uygulamalar ile Çin’in Doğu Türkistan özelinde uyguladığı baskılar şaşırtıcı derecede benzeşiyor. Çin Komünist Partisi 1949’dan beri Doğu Türkistan’ı işgal etti. O yıllardan beri süren baskıcı, asimilasyoncu ve soykırımcı uygulamalar modern kent hayatında giderek profesyonelleşen bir hal aldı.Uygurlar tüm baskılara rağmen özgürlük için bağımsızlık için direniyor. Türk Dünyası Çinin zulmüne uğrayan bu ırkdaşlarına karşı sessiz kalsa’ kulaklarını tıkasa da İslam Dünyası Uygurları duymasa da uygurlar bugün bir insanlık dramıyla karşı karşıy a1,5 milyarlık Çin nufüsüna karşı bağımsızlık savaşı veriyorlar.

1. Mehmet Atıf, Kaşgar Tarihi, 1911, s.11

2. BAO. Yıldız Evrakı, Kısım 33,Evrak No :1638

3. Hızırbek Gayretullah, Altaylarda Kanlı Günler, İst.,1996 4. China Year Book 1935. s.106

5. Mao Ze Dung, Seçme Eserler, C.5 ”Tibet deki Orduya Talimatlar.” 6. Mirza Hayıt, Türkistan Devletlerinin Milli Mücadele Tarihi

7. Türkiye Diyanet Vakfı, İslâm Ansiklopedisi, c.8,İst, 1993, s.327 8. Meydan Larouse Ansiklopedisi C.21,s.212

9 .Hee-Soo Lee, İslâm ve Türk Kültürünün uzak Doğuya Y ayılması, T.D.V Yay.~ara1991 s.190-194

10. Türk Dünyası El Kitabı, C.l,T.K.A.E Yay, Ankara, 1992, s.61

11. Yeni Türkiye Dergisi, Sayı 15, Mayıs-Haziran 1997, s.1026

12. Lester R.Brown, Haal Kane, (Çev. Nilgün Karaşağı), Yannı Düşünmek, s.36 13. Lester R.Brown, Haal Kane, a.g:e. ,s.29

14. Lester R.Brown, Haal Kane, a.g.e. ,s.27-28

15. Yeni Türkiye Dergisi, Sayı 15, Mayıs-Haziran 1997, s.143

16)Uygur tababetinin kısca Tarihi Materyaller Toplamı: Çin Büyük Ansiklopedisi “Uygurlar Bölümü “hazırlama Kurumunun makalesi (29 Eylül,Pekin Sağlık Gazetesi)

17) “Şincang Uygur Tababetinin Kısaca Tarihi” – Wang Jende, Urumçi Sağlık Başkanlığı yayını I.kısım (Çinceden Uygur Türkçesine çeviren Veli Kurban).

18)Tanay Yücel-https://www.uyghurcongress.org/tr/tarihten-gunumuze-uygur-turkleri-ve-dogu-turkistanin-bugunku-durumu/

19) Tanrıdağlı Kurban Ferhat Dr.- Çin Rüyası – Küresel Güç Olma Sevdası-Çınaraltı Yayınları