24 Kasım Urumçi Yangını’nın üzerinden bir yıl geçti. Belki dünya bunu unuttu ama Uygurlar unutmadı. Çünkü o gün Uygurlar, insanlık tarihinde hiçbir milletin başına gelmemiş bir trajediyi yaşadılar.
O gün Urumçi’de Uygurların yaşadığı 18 katlı bir binada çıkan yangında 44 kişi hayatını kaybetti . Bu kişilerin çoğunluğunu anneler ve çocuklar oluşturdu. Yangından çıkan anne ve çocukların çığlıkları binalar arasından Urumçi’ye yayılarak internet aracılığıyla dünyaya ulaştı; ama kimse onlara yardım edemedi. Çünkü Çin’in Kovid-19’u sıfıra indirme planıyla bölgenin karantinaya alındığı ve bu nedenle binaların, evlerin kapılarının dışarıdan kilitlendiği dönemdi . Üstelik yangında yananların bir kısmının anne-babası ve eşleri cezaevlerinde ve kamplarda olduğundan binalardaki kadın ve çocukların kapıları kıracak fiziki gücü yoktu.
Çevredeki binalarda bulunan komşular, yangında mağdur olanların çığlıklarını duyup, büyük üzüntü yaşadı ancak kendi binalarının kapıları da dışarıdan kilitlendiği için yardıma gelemediler. Çinli itfaiyeciler, binanın halatlarla çevrelenmesi ve daha fazla COVID tecrit önlemi olarak oluşturulan ahşap bariyerler gibi doğal ve insan yapımı nedenlerden dolayı binaya hemen yaklaşamadı.
Binanın uzaklığı ve yüksekliğinden dolayı yangın hortumları binaya ulaşamadı. Çin’in askeri ve polis güçleri , bölgedeki sözde “terör” olaylarında gösterdiği cesaret ve beceriyi bu çaresiz insanları kurtarma konusunda göstermedi.
Çin, trajedide hayatını kaybedenlerin kimliklerini ve sayılarını gizli tuttu. Uygur aktivistlerin yanıtsız bıraktığı sorular arasında şunlar yer alıyor: Kurbanların cenazeleri Müslüman geleneklerine göre mi gömüldü? Daha da önemlisi, trajedi hapishane ve kamplardaki aile üyelerine bildirildi mi ve onlar da ölüm törenine dahil edildi mi? Ailelere tazminat veya yardım verildi mi?
Kazada hayatını kaybeden 44 kişiden şu ana kadar sadece bir anne ve üç çocuğunun kimliğini Radio Free Asia sayesinde biliyoruz. Bunlar Kembernisa (48), Şehide (13), Abdurahman (9) ve Nehdiye (5) idi. Bunun bilinmesinin sebebi ise Kembernisa’nın diğer iki çocuğunun Türkiye’de eğitim görmesi.
Evet, 24 Kasım’da anneler bebeklerini kucağında tutarken , çocuklar odanın bir köşesinden diğerine, duvardan duvara koşarken 44 kişi üç saat boyunca çıkan yangında yanarak boğularak hayatını kaybetti, bazıları pencerelerden atlayarak öldü.
Dünya bu sahneyi unutmuş olabilir ama biz unutmadık ve asla unutmayacağız. Toplama kampları felaketini yaşayan tüm toplumumuzun savunmasız bir parçasıydılar. Yangının olmadığı zamanlarda dahi tutuklanan anne-baba ve yakınlarının dramı ateşin içinde yanıyordu. Bir örnek: Kembernisa ve üç çocuğu yanarken, eşi Metniyaz Memeteli ve oğulları İlyas Memeteli Urumçi Cezaevi’nde hapis cezalarını çekiyorlardı. O zaman bu felaketten Çin’i sorumlu tutamazdık ama tarihin bir gün hesaplayacağına inanıyoruz.
Bu korkunç günlerde Türk hükümetinin bir basın açıklamasıyla halkımıza taziyelerini ilettiğini unutmuyoruz . Avrupa Parlamentosu, Çin’i trajediyle ilgili net bir açıklama yapmaya ve sorumlulardan hesap sormaya çağırdı . Ancak suçlular yanıt vermedi.
Bu acılı anma gününde dünya camiasına bu gerçeği hatırlatıyoruz. Cinayetin soruşturulması katile emanet edilirse saha adaletin ışığıyla değil, düşmanlık tohumlarıyla kaplanacaktır.
24 Kasım 2022’de yaşanan Urumçi yangını trajedisi, Uygur soykırımının tipik bir sahnesidir. Kendini insanlığın bir parçası olarak gören her birey ve kurumu bu sahneyi hatırlamaya ve gerekli dersleri almaya çağırıyoruz.
Kok Bayraq ve Rabiya Kadir
Kaynak: bitterwinter