İslâm dini, kendinden önce gelen bütün peygamberleri tasdik eder ve hepsini saygı ile anar.
Bununla beraber, bu yüce peygamberlere ait tebliğlerin bozulduğuna ve artık işe yaramaz duruma getirildiğine inanır. Bu sebepten, tahrif edilmiş ve hâlâ «Mukaddes Kitap» adı verilen eski dinlere ait metinlere uymamızı yasaklar. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’in emirleri kesindir: «Hak din, Allah indinde İslâm’dır. Kitap verilenler ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki ihtirastan dolayı , ihtilâfa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, şüphesiz ki , Allah, hesabı çabuk görücüdür.» Kur’an-ı Kerim, (Al-i İmran, âyet, 19).
Yahudilerin ve Hıristiyanların, kendilerine gönderilen peygamber tebliğlerini bozduklarını da Kur’an-ı Kerim şöyle haber verir:
«Yahudiler Uzeyir Allah’ın oğludur dedi(ler), Hıristiyanlar da Mesih (İsa) Allah’ın oğludur dedi(ler). Bu onların ağızları ile (geveledikleri cahilce) sözlerdir ki, (bununla güya) daha
evvel küfredenlerin sözlerini taklit ediyorlar…» (et Tevbe Sûresi, âyet, 30).
«Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, ondan (bu din) asla kabul olunmaz ve o, ahirette de en büyük zarara uğrayanlardandır.» (Kur’an-ı Kerim, Al-i İmran Sûresi, âyet, 85).
Şu halde, Müslüman’ın temel görevi nedir? İşte, bu sorunun cevabı: «Fitne kalmayınca, din de yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.» (Kur’an-ı Kerim, el-Bakara Sûresi, âyet, 193).
Bütün mesele İslâm’ı doğru anlamada, doğru inanmada, peygamber tebliğlerini saptırmadan yaşamadadır. «İslâm-ı asrın ışığında değil» asrı İslâm’ın ışığında kritik edebilmektedir. Yüzyılımızın karanlık ve iç paralayıcı gidişine İslâm’ın nuru ile bakabilmektedir. Asrımızın cerahatli idrâkini İslâm’ın «neşteri» ile deşebilmektedir. Asrın çirkinliklerini dine bulaştırmaktan kaçınmaktır.
İtikat ve ibadete «bid’at» katan, İslâmiyet’i kendi dar idraklerine göre tamamlamaya kalkan beyinsizler, kendilerine ne ad verirlerse versinler, asla «İslâm’a hizmet» etmemektedirler.
Bununla, İslâm, yeniliklere kapalıdır demiyoruz. Bid’at, dinin itikat, ibadet ve esaslarına taallûk eden konularda, dinde olmayan şeyleri dine katmak demektir. Yoksa, dinin itikat, ibadet ve esaslarına taallûk etmeyen yeniliklere bid’at denmez.
«İlim İslâm’ın kaybolmuş malıdır, nerde bulursa almalıdır» diye buyuran yüce Peygamberimiz (O’na selâm olsun) ilmî gelişmeyi emreder. Ancak, kimsenin dini, değiştirmeye, kendi dar idrâkine göre yorumlamaya, saptırmaya hakkı yoktur.
Din, Allah’ındır ve Resûlullah’ın tebliğlerinden ibarettir. Ashab-ı Kiram ve onların izinde yürüyen «Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat» âlimlerinin ve imamlarının hassas, titiz ve samimi gayretleri ile İslâm bugüne gelmiştir. Onu bozmaya bundan sonra da kimsenin gücü yetmeyecektir.
Seyyid Ahmet Arvasi
Türk-İslâm Üküsü C-1
Sayfa: 66-67